Başlıkta da yazdığım gibi, şehrimin en güzel, havalı, özgür, ruha huzur, anılara hayat veren, değişmeyen duruşuyla yılları yaşatan, uzayan kollarıyla şehrimi seyrettiren, çocukluğumda taşlarından atladığım, gençliğimde yasaklanan özlemim, şimdiyse her fırsatta ona koşmak istediğim, Liman Arkası…
Yoluna her düştüğümde maviliğinden gelen ıslak nefesler çekiyorum ciğerlerime. Çıkmadığım taşlarına çıkıp çocuklaşıyorum. Şarkılar söylüyorum ordan burdan. En çok da, Dario Moreno'dan, ''denizle martı sordular seni, neredesin''… Ya da Adamo'dan, ''her yerde kar var''…
Çocukluktan gençliğe büyüyedururken tek müzik kaynağımız, radyo yayınlarıydı. Sonra, abimin Almanya'dan getirdiği teypli kaset çalar eklendi buna. Bir tek kısa dalgadan çıkan, Polis radyosu, Meteorolojinin Sesi radyosu bu şarkıları sıklıkla çalardı. Arabeks müziğin yaygın olduğu o dönemlerde ben, en en çok bu şarkıları radyodan teybe kayıt eder, dinlerdim. Ve Mahzuni'den, ''ne ağlarsın benim zülfü siyahım, bu da gelir bu da geçer ağlama''… Zeki Müren'den, ''şimdi uzaklardasın''…Timur Selçuk'tan, ''ayrılanlar için''…Cem Karaca' dan, ''resimdeki gözyaşları''…Ve daha neler neler düşer sesimden...
Son zamanlarda bu seslerim susar oldu... Kapanan liman yoluna, şehrin kaybolan manzarasına bakıp bakıp kederlenmek kıstı sesimi. Limanın kıyıları bilmem kaç metre taş toprakla doldurulurken, demir kazıkların varlığı şimdiden güzelliğinin büyüsünü bozarken, baktığımız beton soğukluğu gözlerimize yabancı olacakken, benzerini bir çok liman şehri kıyılarında gördüğümüz gibi, aynı kimliksiz görüntülere kavuşacağımız hayal değil, bir gerçek.
Şehrimde doğmuş, büyümüş ve halen burada yaşayan ben yaştakilerin çoğuna, yıkıntılarda kalan bu değişimler pek iyi gelmiyordur. Eminim. Bakınca hikayeler yazdığımız köşelerinin bir bir silindiğini görmek, önce çekeksiz bırakılan, şimdi de limandan çıkarılmak istenen balıkçıların yokluğunu düşünmek de bir başka iyi olmayan şey. Geçmişe, emeğe yapılan vefasızlık, yoruyor artık yüreklerimizi.