ENTRİKALAR ve ALMANYA

Abone Ol
Bu gün, iki konu var gündem de.

Birincisi, Cumhurbaşkanlığı için emin adımlarla, seçim çalışmalarını yürüten Erdoğan’a karşı yapılan ‘istemezük’ feryatları.

Diğeri de Başbakan’ın Almanya ziyaretinde ortaya çıkan gerçekler.

Başbakan Tayyip Erdoğan’a karşı başlatılan ‘istemezük’çü feryat ve ‘diktatör’ yakıştırmaları, karşısına çıkacak adam bulamamaktan kaynaklanıyor.

Erdoğan’a saldıranları şöyle alıcı gözle bir inceleyin, bakın.

Karşısına çıkartacak adam bulmuş olsalar, ‘ya ya ya, şa şa şa…’ diye tempo tutup, yarışmaya hazırlayacaklar.

Düşünün hele, muhalefet Cumhurbaşkanı adayı için Halk adamı profili çiziyor da, kendilerini bu ‘halk adamı’ profiline uyduramıyorlar.

Kendilerini Tayyip’in karşısına çıkacak tip, donanım ve etki’de göremeyen bu liderler(!) maalesef, oturdukları koltukları da boşaltmıyorlar.

İstemezükçüler…

Bir kısmı, küsurat partilerin mensubu, uyduruk solcular.

Bir kısmı, liderinden umudu kesmiş mevcut muhalefet mensubu.

Bir kısmı, uzantı.  Emperyalizmin yandan çarklı beslemeleri.

Düğün olsun da isterse anam evlensin diyenler. Yani, anarşi olsun da, bahane ne olursa olsun mentalitesi. Çözüm sürecinde, PKK Terörü’nün bitmesiyle boşalan ‘huzursuzluk’ alanını doldurmayı hedefleyen bir güruh. Terör boşluğu’nu dolduramayıp ‘anarşi’ sınıfında kalan, bir çeşit mutlu azınlık.

Kanunlarla ezilmez ve belli dini - etnik yapıları devreye sokarlarsa, sıkıntı yaratabilirler. Ancak, bu anarşik güruh’tan hem Aleviler, hem Kürtler

Kısaca; Toplum katmanlarını oluşturanların tamamı sıkıntılı.

Dünya’nın en eski mesleklerinden fahişelik ve hırsızlık ortadan kaldırılabildi mi?

Bunlarında tamamen ortadan kaldırılması söz konusu değil, hem Türkiye hem Dünya dan.

Bunların, Ülke gerçeklerini tanıdıkça, sayısal ve siyasal etkinliklerinin bir nokta da donacağına inanıyorum.

Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya bir bahane yaptığı gezi bana göre, bir Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ‘propaganda’ turu idi.

3 Milyon 100 bin vatandaşımız ve 2 milyon 700 bin seçmenin bulunduğu Almanya ile uzun süredir aramız serin. Avrupa Birliği sürecinde, güçlü rakip istemeyen Almanya, bize engel gözüküyor. Türkiye de ki her türlü kaos ortamının ardında aranır oldu.

Hal bu ki, tarihte ve kuruluşundan sonra, en büyük desteği Türklerden görmüştür.

Ruslara savaş ilan etmelerinin(1 Ağustos 1914) ertesi günü, Almanlarla ittifak edip 1. Dünya Savaşına girdik ve yenilenlere dahil olduk, paylaşıldık. Yeni yeni toparlanıyoruz.

Gerçek anlam da Almanya’nın kuruluşunda Türk işçisinin emeği ve alın terini kim yok sayabilir?

Almanya da ki 80 bin işletmenin cirosu ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi dikkate alınırsa, aramızda manevi bir bağ var.

Buna rağmen, Almanya’nın gösterdiği olumsuz tavrın sebebi, Türkiye’nin giderek büyümesi ve Bölge de aktör, Dünya da etkin olmasıdır.

Bir diğer sebepte, Alman İnsanının Türkiye’ye gösterdiği teveccühtür.(Türkiye ye her yıl gelen, 4 milyon Alman turist) Hitler uzantısı yöneticilerin moralini dipten eksi yapıyor.

Almanya’nın Türkiye de ki Amiral gemisi konumundaki medya, bu gezi esnasında da hem Türkiye hem de Almanya da üzerine düşeni eksiksiz yapmış, Soma eylemleri sırasında ‘cehennem ol’ manşetlerinin yerini ‘istemiyoruz seni’ ilânlarıyla donatmıştır.

Almanya’nın yaptığı, AB çatısı altında, bulunan 5 milyon civarında ki vatandaşımızın potansiyel gücünden korkmaktır.

Uluslar arası platform da silah, petrol, ilaç, tarım gibi güçlerin yanında nüfus’unda etkisi düşünülürse

Türkiye, son yıllarda silah, tarım ve ilaç’ta büyük mesafe alıp, G 20ler içine sızmış, Birleşmiş Milletler Kürsüsünden dünya, sadece beşten ibaret değil (ABD, Fransa, Çin, Rusya, İngiltere) diyebilmiştir.

Bunun en büyük nedeni, siyasi istikrardır.

İç istikrar’ın yakalanması, ekonomik ve askeri alanda ilerlemenin göstergesidir.

Bunu bilen Bölge Ülkeleri, AB üyeleri ve Süper Güçler, el birliği ile Toplumsal Birliğimizi: bu mutlu azınlık dediğimiz anarşik ruhlarla bozmaya çalışmaktadır.

Bunun birden sona ermesini beklemek akıl kârı değil.

Ekonomik gelişme de fertlere düşen Mutluluk Payının artması  İnsan Hak ve Özgürlüklerinin yükselmesi Siyasi figürlerin, Ülke Çıkarı için kenetlenmesi

İş ahlâkı ve Çalışma barışının kalkınmaya yönelik ivme kazanması

Ülke’yi yönetenler ile Ülke insanı, bu paralelde üzerine düşeni yapması şarttır.

Rekabete elbet de evet. Hem parti içi, hem de partiler arası.

Ancak, millet’in örgütlenmiş hali olan Devlet’in, Uluslar arası platform’da, her şart da yanında olmak gerekir.

Sebep mi?

Bırakın Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki Bizans entrikalarını… Birinci Dünya Savaşı sonrası entrikalara bakın yeter