Röportajın hikayesini biliyorsunuz…
“Mafya-Devlet-Siyaset” üçlü sacayağı Türkiye’de hep olmuştu…
Yeşil, derin devletin silahşörü…
Alparslan Türkeş’in “Deli oğlan”ı…
Ülkücü mafyanın önemli isimlerinden biri olarak yakın tarihe adını yazdırdı…
İşlediği cinayetler, acımasız infazlarla nam salan “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldrım, derin devlete ve dönemin siyasetçilerine ayak bağı olmaya başlayınca biranda ortadan kayboldu…
Bugüne kadar hakkında birçok senaryo yazıldı…
Ama hiç biri Yeşil’in infazında görev aldığını söylememişti…
İşte bugün bu gazetenin manşetinde yer alan röportaj bana göre yakın tarihe ışık tutacak, “derin devlet”in kirli yüzünü gözler önüne serecek önemli bir belge…
Şüphesiz iddia sahibini bağlar…
Ama bu röportajda geçen olaylar, tarihler ve kişileri parça parça yan yana koyduğunuzda, 80’li ve 90’lı yılların Türkiye’sinin fotoğrafı bir pazıl gibi gözlerinizin önüne serilecek!
Röportajın kahramanı Nevzat Alper, o tarihte Ankara’da bilinen en büyük mafya babalarından biri Kasım Gençyılmaz’ın sağ kolu…
Yer altı dünyasında tefecilere yönelik icraatlarıyla tanınan Kasım Gençyılmaz, tam 20 yıl sonra neden konuşma ihtiyacı duydu?
İşte bu röportajın can alıcı sorusu bu olmalıydı…
Ben de sordum…
Nevzat Alper, “Dayım” dediği Kasım Gençyılmaz’ın yanı sıra Alaaddin Çakıcı, Nuri ve Vedat Ergin gibi ünlü babaların devlet tarafından bilinçli olarak cezaevinden çıkarılmadığını öne sürüyor ve ekliyor:
“Benim beyanlarım şuanda cezaevinde olan Kasım Gençyılmaz’ın beyanlarıdır. Devlet bizi, gayrimeşru ortamdan aldı. Kullandı. Bir kenara attı. Bugün biz bedel ödüyoruz. Bize bedel ödetenler dışarıda. Dayım, ‘Yeter ki geçmişte yaşananlar karanlıklar ardında kalmasın. Gün yüzüne çıksın’ diyor.”
Bu sözleri, yer altı dünyasının derin devletle içten içe bir hesaplaşması olarak yorumlamak mı gerekir…
Yoksa, 20 yıldır cezaevinde yatan ve 6 sene daha yatarı olan bir mafya babasının birilerine içinde bulunduğu mahkum psikolojisiyle sarf ettiği sözler olarak yorumlamak mı?
Bu sorunun yanıtını röportajın satır aralarında tüm çıplaklığıyla göreceksiniz!
Günlerdir anonsunu verdiğimiz ve kamuoyunda büyük ses getiren bu röportaj ve sonuçlarına ilişkin o kadar çok yorum aldım ki…
Yolda yürürken, telefonla arayarak, sosyal medya üzerinden iyi niyetli ilettiğiniz uyarı ve güzel övgüler için teşekkür ediyorum…
Risk, gazetecilerin yaşamında her zaman olmuştur…
22 yıldır hayatımın her anında, yaşamın her alanında hissettim…
Kaynağını şimdilik açıklamayacağım ama…
Röportajı yapmak üzere Ankara’ya birlikte gittiğim gazeteci Cevdet Akgün’e önceki gün yine Ankara’dan gelen bir telefon mesajı aslında nasıl bir arı kovanına çomak soktuğumuzu, bu röportajla aldığımız riski özetlemeye yetiyor da artıyor galiba:
“Cevdet Bey, bu röportajı yayınlamayın. Yayınlarsanız sizi de Yeşil gibi gömerler”
Ne diyelim Acılık Hazreti Ali Camisinde görüşmek üzere…
Er kişi niyetine!