Yıl 2005. Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı’nın düzenlediği ‘Kent Tarihi Bienali’nin oturumlarından birindeyiz. Eski valiler, belediye başkanları, kentin kaderine hükmetmiş bürokratlardan bir kısmı da salonda… Eski belediye başkanları Yüksel Aytaç ve İsmail Eşref orada, eski Vali Nurettin Turan da… Sivil toplum örgütlerinin eski başkanları da epey bir yekûn tutuyor… “Zonguldak, nerden nereye” başlığı altında, herkes, dönemi içindeki Zonguldak’ı anlatıyor, bir anlamda, yapmak istedikleriyle yapamadıklarının muhasebesini çıkarıyor ortaya… Büyük çoğunluğu kişisel beklentilerini çoktan rafa kaldırdığı için samimi bir ortam var salonda… Kentin kaderini etkilemek ne kelime, yaşadığı süre içinde olan bitene yalnızca tanıklık edebilmiş bizcileyin avama da söz veriliyor…
Hakkımı kullandım, söz aldım. “Çocukluk günlerimin cennet köşesi Orta Kapuz Plajı, artık yok” diyerek başladım söze. Devam ettim: “Babam EKİ’nin Liman Atölyesi’nde çalışırdı, yıkıldı. Merkez Ortaokulu’nda okudum, yerinde bambaşka bir şey var şimdi… İlk işe giriş başvurumu İşçi Müdürlüğü binasında yaptım, yerinde yeller esiyor… Sürmen Düğün Salonu’nda evlendim o da yıkıldı… Uzun yıllar TTK İş Makineleri Servisi’nde çalıştım, o da kurtulamadı yıkımcıların elinden… Ben şimdi çocuğumu elime takıp ‘Deden şurada çalışıyordu yavrum, biz annenle burada evlendik, bak şurası benim okulum, şu gördüğün yerde uzun yıllar çalışarak kazandım ekmek paramızı’ demekten acizim.”
İNSANLAR AYAK İZLERİNİ ARARLAR KENTLERDE
Tam da o sırada İsmail Eşref’in her yanından gülücük fışkıran sesi yükseldi: “Hepsini ben yıktım…” Sözüme devam ettim ardından: “Yaş itibarıyla salonda bulunanların en küçüklerinden biriyim ve ben daha bu yaşta kentteki ayak izlerimi yitirdim. Bu bir zulümdür. Kentler, diğer yerleşim birimlerinden farklı olarak bir birikimin ürünüdür. İnsanlar hatıralarıyla yaşar, sık sık ayak izlerinin peşinde kendine doğru yolculuklara çıkarak mutlu kılarlar kendilerini… Mezarları ziyaret edip, oradan huzurla ayrılmamızın bir nedeni de budur… Kaç gündür ‘Zonguldak neden küçülüyor?’ sorusuna yanıt arıyoruz. Hatıralarını yitirip kendine yabancılaşan insanlar neden yaşamını sürdürsün ki burada? Tüm değerlerini yıkıp yok eden bir kent neden küçülmeye mahkûm olmasın? Yarın umudu nasıl üretilsin?” diyerek de bitirdim sözlerimi…
Sonra ne oldu anımsamıyorum şimdi. Bu kadarını niye mi anlattım? Kentsel değerlerin üzerinden, gözünü bir an olsun bile kırpmadan buldozerlerle geçen Bay İsmail Eşref, Pusula Gazetesi’ne verdiği mülakatta Fevkani Köprü’nün koruma altına alınması için başvurabileceğini söylemiş… Kabahatlerinden arınıp kendini temize çekebilmek için de “Yıkım ekibimizin başı İsmet Metin’di” buyurmuş… Devam etmiş hazret: “İşçi Müdürlüğü binasıyla hükümet konağın yıktığım için üzülüyorum.” Kentsel meselelere ilgi duyan, kimliğine, değerlerine sahip çıkmaya çalışan bizler için gerçekten iç acıtıcı sözcükler bunlar… Yıkım günlerinde sesimizin tüm yalnızlığıyla karşı çıktık Eşrefgillere… Kalemşorlarınca alaya alınmak, hakaret uğramak, son derece kaba tartışmalara girmek, adam yerine sayılmamak pahasına hem de…
DÜN KÖT’TÜM, BUGÜN DE KÖT’ÜM
Bugün hâlâ bir parça da olsa yaşanabilir bir Zonguldak için bir umut tomurcuğu gibi duran Lavuar Alanı için yapılan tartışmalar geliyor aklıma… Zonguldak’ın orada elenen kömürün tozlarından hasıl olduğunu savunan bizler, “Yıkmayın o canım yapıyı, düzenleyerek koruyalım, nereden gelip, nereye gittiğimizi anlatan canlı bir hikaye olarak bırakalım gelecek kuşaklara” derken olmadık yaftalar asıldı boynumuza… İnsani tüm duyguları yok sayıp kentleri alışveriş merkezleriyle aralarından akan otobanlardan ibaret sanan zavallılar, bizleri “KÖT” diye niteleyerek dalga geçti akıllarınca… O vakitte de yazdım, şimdi de yazıyorum gururla: Dün KÖT’tüm, bugün de KÖT’üm… Kentin her yanını rant alanına çevirip, ahlaksız ilişkilerle küpünü doldurmaya çalışan kârhanecilerin önünü tıkamak için gecemi gündüzüme katmaya devam ediyorum çünkü…
Tarih yazacak bunları, bugünlerde kent kahramanı olarak yıldızları parlatılmaya çalışılan Bay İsmail Eşref, en büyük zararı verenlerden biridir kente… Uyguladığı gözü kara yıkım politikalarıyla kimliğinden, köklerinden arınıp nevzuhur bir yerleşke haline dönmesinde büyük rol oynadı Zonguldak’ın… Bugün, bu kent bunca mecalsiz kalmış, üzerine yağan karanlıklar içinde yolunu yitirmişse hiç abartısız söylüyorum, onun çok büyük vebali var bunda… Bir türlü gemleyemediği hırslarına, egosuna yenildi, milletvekilliği sevdasının peşinden kenti yüzüstü bıraktı, çekip gitti sonunda… Bizleri de Muharrem Akdemir basiretsizliğiyle baş başa bıraktı… Şimdi müşfik bir baba edasıyla ahkâm kesiyor televizyonlarda, gazetelerde kent bilgesi kesilip projeler sunuyor… Kusura bakmasın bizim karnımız tok bu laflara… Eşref saatimiz geçeli epey de bir zaman oldu ayrıca…