Filtre tartışmasının gizledikleri

Abone Ol
Çevre yatırımlarını tamamlamayan 5 santralin mühürlenmesi kentin önemli gündem maddelerinin birini oluşturdu… Malum, aralarındaki ÇATES Zonguldak için önemli ne de olsa… Ülkedeyse süreç epey eğlenceli oldu… AKP Genel Başkanı olarak Meclis’ten santrallere tanınan sürenin uzatılmasını isteyip, Cumhurbaşkanı olarak veto eden Erdoğan’ın tavrı, evlere şenlik bir durum ortaya çıkardı mesela… Meclis’te terör estiren AKP’li vekillerin en kahraman Rıdvan halleriyle çıkardıkları yasayı veto eden Erdoğan’a teşekkür kuyruğuna girmesiyse bir kara mizah örneği olarak geçti tarihe…

Kamuoyunda “Filtre takmayan santraller” olarak bilinen bu olayın üzerinde durmak gerekiyor bir parça… Filtre hikâyesinden öte bir şeyler olduğunu düşünüyorum çünkü… Anlayabilmek için bir santralin üretim sürecini biraz bilmek gerekiyor… Kömür, öğütülerek pulverize hale getiriliyor önce… Un boyutunda küçültülen kömür ısıtılıp nemi alınıyor daha sonra… Sonra da önceden fueloil ile kızdırılan fırının içine basınçlı hava ile püskürtülerek 800-900 derecelik bir ısının oluşması sağlanıyor… Bu ısıyla elde edilen kızgın buharın püskürtülmesiyle döndürülen türbinle de elektrik üretiliyor…

YÜKSEK ISILI YANMA RADYOAKTİVİTE DE OLUŞTURUYOR

Süreç basitçe böyle ama bunun büyük çevresel etkileri var… En büyük sorun atıklar… Bunlardan biri kül… Izgara altına inenlerle bacalardaki filtrelerde tutulan küller çeşitli yöntemlerle kül barajlarına gönderiliyor… Orada durması büyük sorun, yapılan birçok çalışma, kömürün normalde bünyesinde bulunmayan radyoaktif elementlerin, yüksek ısılı yanma sırasında ortaya çıkabileceğini gösteriyor çünkü… Bunlar da külde birikiyor… Kül barajları başta tozuma, sızıntı suları olmak üzere doğaya verdiği pek çok zararın yanı sıra radyasyon tehlikesi içermesi nedeniyle de büyük tehdit oluşturuyor…

Sonra “baca gazı” ya da “emisyon” denen dumanın hikayesi başlıyor… Yakılan kömürün özelliklerine bağlı olarak dumanda karbondioksitin yanı sıra kükürt dioksit, azot dioksit, ozon gibi tehlikeli gazlar oluşuyor… Bunun bertarafı için de baca gazı arıtma sistemleri devreye giriyor… Kükürt dioksit için kurulan desülfürizasyon ünitesinde duman bir kireç bulamacının içinden geçiriliyor mesela… Kireçle reaksiyona giren kükürt, alçıtaşı oluşturarak baca gazından ayrışıyor…  Her kömürün bünyesindeki gazlar farklı olduğundan, yanma sonrasında ortaya çıkan emisyona göre uygun arıtma tesisi kurulması gerekiyor…

FİLTRESİ OLAN TERMİK SANTRALLER TEMİZ ENERJİ Mİ ÜRETİYOR

Üzerinde konuştuğumuz 5 santral filtreleri değil son derece pahalı bir yatırım olan bu arıtma tesisleri olmadığı için kapatıldı… Çapanoğlu ise şurada: Bu 5 santralin ortak özelliği ekonomik ömürlerini tamamlamış olmaları… Kapasiteleri küçük, teknolojileri eski, verimlilikleri düşük, velhasıl yenilenmeleri gerekiyor…  Yeni kurulacaklarsa mevcutlardan çok büyük olması gerekiyor… Yeni teknolojilere göre bu kapasiteler çocuk oyuncağı olduğu gibi yatırım maliyetinin düşürülmesi ve rekabet  için zorunluluk… Bu daha çok kömür yakılması, o da daha büyük kamuoyu tepkisi anlamına geliyor…

Bu hengâmede başarılan bir iş var ama… Birincisi baca gazı arıtma tesisi olan santraller temizmiş gibi algı yaratıldı… İkincisi çalışan işçiler üzerinden bir mağduriyet çıkarıldı… Bunun giderilmesi ve temiz santraller için yapılacak yenileme çalışmalarına kamuoyu desteği sağlandı böylece… Oysa termik santralin temizi yok, saydığımız tüm mahzurlar giderilse bile küresel ısınmanın ana nedeni karbondioksit gazına çözüm bulamıyorsunuz çünkü… ÇATES’in kapatılmasına karşın hava kalitesinde bir değişim olmaması da gösterdi ki, Eren santralleri gibi bu sistemleri kurmuş olsanız bile havayı kirletmeye devam ediyorsunuz hâlâ…