Bu sorunun cevabına geçmeden önce isterseniz bu iki ülkeyi kısaca tanıyalım.
Fransa, geçmişte birçok denizaşırı sömürgesi olan eski bir imparatorluktur. Bu nedenle sömürgelerini sömürerek çok zenginleşmiş ve gelişmiştir. Bugün toplam milli geliri 2 bin 865 milyar dolar ve kişi başı milli geliri de 44.400 dolardır. Nominal gayrisafi yurtiçi hasılası bakımından dünyada 6.sıradadır. 58 milyon nüfusuna karşılık, sadece devlet üniversitesi sayısı 87'dir. Avrupa Birliği'nin en önemli kurucularındandır.
Gelelim gariban Nijerya'ya, Bir İngiliz sömürgesi iken 1 Ekim 1960 tarihinde ancak bağımsızlığını kazanabilmiş batı Afrika'daki fakir bir ülkedir. Nüfusu 140 milyon olup halkının %43,6'sı Müslüman, %40,8'i Protestan ve geri kalanı da çeşitli dinlerdendir. Ülkenin toplam milli geliri 207 milyar dolar olup kişi başı gelir de 428 dolar kadardır. Ülke genelinde okuma yazma oranı %50 civarında olup bu nüfusa karşılık toplam üniversite sayısı sadece 13'dür.
Fakat bu talihsiz ülkenin başında bir de Boko Haram diye şeriat yanlısı radikal islamcı bir terör örgütü belası bulunmaktadır. Boko; İngilizce'de kitap anlamına gelen ''book'' kelimesinin kendi dillerine göre adapte edilmesinden türetilmiştir. Haram'da bildiğimiz Arapça haramdır. Boko (book) kelimesi burada Batı medeniyetini sembolize etmektedir. Kendilerine bu ismi koyarak demek istiyorlar ki; Latin alfabesi ve Batılı eğitim haramdır. Yani sanki kendileri Batı'dan daha ilerilermiş gibi Batı medeniyetini yasaklıyorlar! Aslında bu tutum ve davranışlarıyla Batı sömürgeciliğine hizmet ediyorlar haberleri yok!
Şimdi bu iki ülkeyi karşılaştırınız. Aradaki uçurumu görüyor musunuz? Biri çok güçlü bir dünya devleti; diğeri de açlıkla, cahillikle ve bunlar yetmiyormuş gibi bir de terörle uğraşan zavallı bir devlet. O zaman yukarıdaki sorunun cevabı belirginleşmiyor mu? Tabiat kanunudur; insanlar güçlünün yanında görünmek isterler. Hatta fakirden de uzak durmaya çalışırlar.
İşte tam burada aklıma esprili bir anekdot geldi.
Ben TTK Kilimli İşletme Müdürlüğü'nde ocak mühendisi olarak çalışırken, İlyas Torlakoğlu isminde, başından fötr şapkası eksik olmayan bir ocak şefi vardı. Bir gün sohbet esnasında bana, ''Beyim, fakirle arkadaşlık bile yapmacasıy!'' dedi. Neden diye sorduğumda da, ''Mesela, yolda giderken kalp krizi geçirsen fakir bir taksi tutup seni hastaneye yetiştiremez; orada ölür kalırsıy!'' dedi.
Görüyorsunuz fakirin dostu olmaz. Yani dünya liderleri (Başbakanımız dahil) Fransa'ya gitmeyip de Nijerya'ya mı gidecekti? Fransa'nın dostluğu da düşmanlığı da diğer devletler için önemlidir ama Nijerya dost olsa ne olur düşman olsa ne yazar!
Şu garabete bakar mısınız değerli okuyucular; Nijerya'da 2.000 kişi birden katlediliyor dünyadan fazla bir tepki görülmüyor. Ama ben eminim ki bir günde bu kadar insan yerine hayvan katledilseydi, dünyadaki bütün hayvan severler ayağa kalkardı!
Peki, neden böyle oluyor, neden Nijerya'daki insanların hayvan kadar değeri yok? Bunu sorgulamak için dünyayı ve özellikle Batı'yı suçlamayı bırakıp, biz Müslümanlar olarak özeleştiri kültürümüzü geliştirmeliyiz.
Eğer her suçu Batılıların üzerine atıp 'bunlarda İslamofobi var' diyorsanız sizde de ''Batıfobi'' var demektir ki bu da en az İslamofobi kadar zararlıdır. Binlerce Müslüman öldürülürken dünya ve özellikle Batılılar neden ayağa kalkmadı diye sitem ediyoruz ama bunları söylerken biz üstümüze düşeni yapıyor muyuz? Adamlar tabii ki kendi adamlarına sahip çıkacaklar. Örneğin; Hıristiyanlar ve Museviler (Yahudiler) kendi dindaşlarını çok tutarlar; Müslümanlar gibi birbirlerinin gözünü oymazlar. Ayrıca bunlar bir nevi zenginler kulübü gibidirler ve bu nedenle de dünyada güçlüdürler.
O zaman Müslümanların yapması gereken nedir? Onlar gibi kendi dindaşlarına sahip çıkmalarıdır. Siz kendi dindaşlarınıza sahip çıkmıyorsanız bunu başkalarından nasıl beklersiniz? Örneğin; Irak'ta, Suriye'de, Filistin'de veya Nijerya'da binlerce Müslüman öldürülürken siz de Fransa gibi dünyayı neden ayağa kaldırmıyorsunuz da bunu başkalarından bekliyorsunuz? Elinizi tutan mı var veya bir tören düzenleyip dünya liderlerini davet ettiniz de gelmediler mi?
Değerli okuyucular, Müslüman dünyasının artık şapkayı önüne koyup nerede yanlış yapıyoruz diye düşünmesi lazım. Hep başkalarını suçlayarak ağlaşmanın ve kendi kendimizi temize çıkarmaya çalışmanın hiç bir faydası yoktur. Ama önce hatadan dönmek için hatanın kabul edilmesi gerekir. Hatalarımızı bulabilmek için biraz objektif düşünmek yeterli olacaktır.
Biliyorsunuz, doktorlar hastalığı tedavi edebilmek için öncelikle teşhisi doğru koymaya çalışırlar. Zira teşhis doğru konursa tedavi de kolaylaşır. Aksi takdirde, yani teşhis yanlış konulursa hasta tedavi edilemediği gibi ölümüne bile sebep olunabilir!