Zonguldak’ta yaşanan tablodan rahatsızlık duyan bir gazeteci olarak Cumartesi günü özellikle gittim Ereğli’ye...
Ereğli ve Zonguldak medyası aynı pazılın farklı parçaları aslında…
ERDEMİR ve Ereğli Belediyesi’nin aylık reklam desteği nedeniyle 40’ın üzerinde yayın organı var Ereğli’de… Tam bir kamplaşma var ilçenin yerel basınında…
Kepçe Kulaklarla Uzun Burunların çekişmesi Ereğli’deki…
Hep böyle olmuş öteden beri…
ERDEMİR ve Ereğli Belediyesi, belirleyici güç olmuş bu kavgada…
Bazen ERDEMİR ilanını kesmiş gazetelerin… Bazen de belediye kendisini eleştiren gazetelerin ipini çekmiş.
Bundan önceki Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ın en büyük hastalığıydı gazetecilere hükmetmek. Onun gibi düşünmeyen gazeteleri belediyeden içeri bile sokmayan bu kafa gitti, kendisini desteklemedikleri için ilanlarını kesen başka bir kafa geldi Ereğli Belediye Başkanlığı koltuğuna…
Eee bugün bana yarın sana…
Halil Posbıyık’ı eleştirdikleri için belediyenin hiçbir programına davet edilmeyen, ilan alamayan meslektaşlarının hakkını aramaktan aciz olan Ereğli Gazeteciler Derneği Başkanı Necati Günay’dan Hüseyin Uysal’ın diktatörlüğüne ses çıkarmasını beklemek hayalcilik olurdu zaten…
İşte bu iki kurumun gölgesinde yaşandı Cumartesi günkü kongre…
Salona girdiğimde Zonguldak’ta bir hayli “meşhur” olan bazı isimlerin gazetecilikle uzaktan yakından alakaları olmadığı halde Ereğli Gazeteciler Cemiyeti’ne üye olduklarını öğrenince kendi adıma utandım. Hadi Derya Akbıyık’ın uydusunda olanları anlarım da, meslekle hiç ilişkisi olmayan insanların ne işi vardı Ereğli Gazeteciler Cemiyeti kongresinde. Bu sorunun tek cevabı olabilirdi. EGD Başkanı Necati Günay, Ereğlili yaklaşık 30 gazeteciyle Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti’ne üye olmuştu… Derya Akbıyık ise 12 üye ile Ereğli Gazeteciler Derneği’ne üyeydi…
Al gülüm ver gülüm durumları.
Başkanlık koltuğunu kimselere kaptırmamak için birbirine üye desteği veren Derya Akbıyık ve Necati Günay, gazetecilik dışında kasap, bakkal, emekli hatta ne iş yaptığı herkesçe malum insanları derneğe üye yaparak gazeteciliğin yüz karası olmuştu…
Sözde demokrat ve aydın geçinen Necati Günay’ın faşizan bir anlayışla kendisine muhalif olan 15 gazeteci arkadaşımızı üye aidatı ödemediği için üyelikten atması ve o salondaki insanların bu olaya göz yumması tek kelimeyle hepimizin utancıdır. Bir iki kişi dışında kendilerini gazeteci olarak tanımlayan insanların bu ayıba seyirci kalmasını esefle kınıyorum…
Cumartesi günü yapılan kongrede genç bir gazeteci arkadaşımız, “Bu salonda bulanan kim dernek üye aidatını ödedi?” diye sorunca Necati Günay ve Derya Akbıyık’ın yüzünü görmenizi isterdim. Evet, 15 muhalif gazeteciyi ihraç eden ne Necati Günay ne de gazetecileri haklarını aradığı için salondan polis çağırarak attıran Divan Başkanı Derya Akbıyık üye aidatı ödememişti. Peki onlar niçin ihraç olmamıştı?
Bu düpedüz hırsızlık değilse neydi?
Hele bir ara adının sonradan Barış Okumuş olduğunu öğrendiğim bir gazeteci Divan’daki Derya Akbıyık’a yaklaşarak, “Siz, son kongrenizde Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti’ne üye olmadığım halde beni nasıl üyeymişim gibi oy kullandırdınız?” diye sorunca Akbıyık’ın mora çalan yüzünde aparkat yemiş bir boksörün sersemliği hakimdi…
Bu görüntüleri özellikle kaydettim ki, Zonguldaklı gazeteci arkadaşlarımız da bu rezaleti bir görsün istedim…
Zonguldak’ta da Ereğli’de de sorun aydı. Gazeteciler Derneği’nde bakkal, kasap, elektrikçi, emekli, üniversite öğrencisi üye olunca farklı bir tablo beklemek de komik olurdu…
Necati Günay kazansın diye askerleriyle(bir iki kişiyi tenzih ediyorum) Ereğli’ye giden Derya Akbıyık, önümüzdeki yıl yapılacak Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti Genel Kurulu’nda muhtemelen Necati Günay’dan aynı desteği görerek başkan seçilecek. Ve şüphesiz ki, sayısal üstünlüğü ele geçirmek için kendisine oy vermeyecek üyeleri ihraç edip 10 yılı aşkındır oturduğu koltuğu kimselere kaptırmayacak. Ve yoldan geçeni üye yapacak cemiyete…
Ama yağma yok… Bugünden itibaren Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti’nde dönen dolaplar, kimlerin bu olaylara göz yumduğunu, kimlerin nasıl nemalandığını daha yüksek sesle konuşacağız…
Ta ki, üç maymunu oynayan meslektaşlarımız, vicdani ve ahlaki tepkilerini ortaya koyana kadar…
Tek başımıza kalsak bile!