Tamam, itiraf ediyorum, kalemim kaşınıyor yine, kıvrım kıvrım yazarken alıp başını gitmek istiyor satır aralarına doğru.Ne özel hayat dinliyor, ne de tüzel hayat. Özel hayata saygı duyulması gerektiği söylense de beklense de insanı enayi yerine koymaya çalışan şaklabanlar yüzünden, kışkırtıcı eylemleri ve söylemleri yüzünden kalemi özgür bırakmak isteği kuduruyor.
Sana ne e lalemin bel altından, bacak arasından diyorum ama onlar senin ciğerini oyuyorlar diyor mesela kalem bana!
Alan memnun, veren memnun, pazarlayan memnun, başlık parasıyla yapılan işler yüzünden herkes (!) memnun, sana ne oluyor diyorum, söz dinletemiyorum.
Reklamın iyisi kötüsü olmaz denir bizim sektörde, kiminle kimlerle olduğun önemli değil günümüzde, yeter ki yürü azimle hedefe.
Hal böyle olunca da her sektörde olduğu gibi entrikalarla bel altı kurgularıyla yol alıyor yolcular. yolcular diyorum çünkü her yol bir gün bitiyor ama gidilecek yere varılınca ama yarı yolda….
Hayat inişli çıkışlı bir güzergâh, taşlı yollardan yürümeyenler, alın teri dökmeyenler, tavsiye edilerek (!) tavsiyelerle yer edinenler, alın teriyle değil alnında ki lekeyle ipi göğüsleyenler bir gün mutlaka bedel ödeyecekler.
Bu hiç olmayacak gibi gelse de öyle görünse de, er geç hayat intikamını alıyor, bırakmıyor kimsenin yanına, bırakmasında.
İyi düşün iyi olsun her şey diyorum, karışma kimsenin etlisine sütlüsüne, bulaşma ota boka ama içine yer edenler karşına dikilip hesap sorduğunda, yetmiyormuş gibi birde avuçlarının içine aldıkları başı çektiğini düşündükleri zatları üstünüze saldıklarında, dilin ucuna kadar gelip söyleyemediklerine isyan ediyor insan.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum demek çok kolay ama gördüm, duydum ve biliyorum, hal böyleyken, haliyle, paylaşmak istiyorum diyor kalem.
Dedim ya kalem zorluyor beni, yoksa havale edip işi daha iyi bilenlere beklemek en akılcısı. Her şeyin bir zamanı var elbette, kirli düşünceleri olan insanlar yüzünden, piyon olan insanları üzmek istemiyorum ama üzmelerine de artık kayıtsız kalınmayacağını kalem yazıyor bakın.
Bu arada belki de en önemlisi kendi pisliklerini başkalarının üzerinde yıkamak istercesine, kendi yaptıkları ahlaksızlıkları örtmek istercesine, yoklama çekmek için görevlendirdiklerinden de haberi var kalemin. Bunu da not aldı, yeri gelmişken onu da kulaklarına küpe yapsınlar diye yazıyor kalem. Yakın dost gibi görünüp, destekçi gibi görünüp, bütün detayları ifşa eden biriyle yol arkadaşlığı yapanlara şu an üzüldü kalem…
Övgüyle kasıla kasıla iletişim kurmak için kılı kırk yaranlardan, sonrasında altını oyarcasına öküz altında buzağı aramaya meyilli, güdümlü piyonlardan da haberi var kalemin. Hangi koltuğun kime hizmet ettiğinden ve karşılığında ne aldığından da haberi var.
Her zaman yazdığı gibi kimin eli nereye kadar uzanır ve sınırı ne kadardır hiç kimse bilemez. Kalemde bilmiyordu ama artık biliyor!
Bir insanın ekmeği ile oynarsanız, ona ayar çekmek için işveyle cilveyle birilerineyaptırım uygulatırsanız, bu sanmayın ki birilerinin yanınıza kar kalır. Kimsenin gözü kör, kulağı sağır değil, İletişim çağında olduğumuz unutulmasın diyor kalem. Zamanı geldiğinde kirli çamaşırlar dökülür ortaya, artık yıkar mısınız kokar mısınız bekleyip görülür diyor yine kalem…
Artık yalnız değil kalem, bir elin nesi var iki elin sesi var.
Ya bilek gücün olacakmış ya da yürek gücün. Fındık kadar şeyle, fıstıkla bir yere kadar diyor kalem…