Sendikal hareket ve sınıf mücadelesiyle ilgilenenlerin bildiği gibi, Genel Maden İşçileri Sendikası delege seçimleri sürecini yaşıyor.
Sendikalarda yaşanan taban delege seçim süreçleri, sendikanın bir sonraki şube ve genel merkez yönetim kurullarının yapısını ve mücadele anlayışını da belirleyeceği için çok önemlidir.
İzleyebildiğim kadarıyla; Genel Maden İşçileri Sendikası bünyesinde yaşanan seçim süreci, sendikanın tabanını oluşturan maden işçileri arasında gözlemlenebilir bir hareketlenme yaratmıştır.
Bu hareketlenme ise; Dinamizmini sendikal mücadele anlayışı üzerinden değil de, ağırlıklı olarak bölgesel kimlikler üzerinden üretmektedir. Bunun da, geçmişten günümüze taşınan ve kolay aşılamayacağı anlaşılan birçok nedeni vardır.
Gönül ister ki; Maden işçileri arasında, maden işçilerinin hak alma mücadelesine yön verecek bir iç örgütlenme ve işyeri komiteleri oluşmuş olsun.
Maden işçileri arasında böyle bir oluşumun nüveleri ve sendikal mücadeleye dinamizm katabilecek maden işçileri vardır. Ancak bu durum, sendikal hareketi ve işçi sınıfı mücadelesini sırtlanıp ileriye taşıyacak kadro birikimi açısından yetersizdir.
GMİS bünyesinde yönetim kurullarına aday olan ve seçim sürecinde öncü konumunda olan kadroların önündeki en önemli görevlerden birisi de, maden işçileri arasından sendikayı daha ileriye taşıyabilecek niteliklere sahip işçileri tespit etmek ve onları sıkı bir sendikal eğitime tabi tutarak işyeri komitelerini oluşturmaktır.
Yazıyı yazarken; “Eeee abi, seçimlere gel” diyenleri duyar gibi oluyorum…
Gelelim o halde!
Birkaç aylık seçim sürecindeki gözlemlerime göre, taban delege seçim süreci üç farklı anlayış üzerinden ilerliyor.
Birincisi; Genel Maden İşçileri Sendikası’nın hali hazırdaki konumunu ve konumun ileride ne olması gerektiğinden bağımsız olarak, sadece kişisel ikbal peşinde koşanlardır. Bu gruba girenler, çoğunlukla sendikaların genel durumu ve işçi sınıfı mücadelesinin sorunlarıyla pek ilgilenmezler. Seçim rekabetini de, rakiplerinin zayıf yönlerini gündeme alarak, kişisel çekişmeler üzerinden yürütürler.
İkincisi; Sendika da yaşanan her karışıklıktan yararlanmaya çalışan, dolayısıyla sendikada işlerin düzgün gitmesinden daha çok tökezlemesine bel bağlayanlardır.
Bu gruba girenlerin önlerinde, sınıf mücadelesine dair herhangi bir projeleri ve önlerine koydukları bir sendikal hedefleri yoktur. Bir sendikaya en büyük tahribatı da bu gruba girenler verirler.
Sendikanın yapısının belirlenmesinden çok, oluşacak olan yeni dengelere bel bağlarlar.
Daha çok; Hele bir seçilelim, sonrasına bakarız havasındadırlar!
Üçüncüsü ise; Bünyesinde görev yaptıkları veya yapacakları sendikanın bu günkü durumunu, yarın ki durumunun ne olması gerektiğini, işçi sınıfı mücadelesi içerisinde ki konumunun nasıl olması gerektiğini kendine dert edenlerdir.
Bu gruba girenler; Bir sendikaya sendikal kimliğini kazandıran, o sendikanın sendikal hareket içindeki konumunu şekillendiren ve sınıf mücadelesinin neresinde olacağını belirleyenlerden oluşur.
Bu gruba girenler; sendikanın nimetlerden yararlanmanın ötesinde, o sendikanın sorumluluğunu üstlenerek eleştiri oklarının hedefi olmayı göze alırlarve iyi veya kötü bir yerlere taşımaya çalışırlar.
Bunu başarabilmenin bir kişiyle mümkün olmadığını bilerek, aynı anlayış çerçevesinde güvenebilecekleri bir yapı oluşturmayı hedeflerler.
Sendikalarının sendikal hareket içerisinde güçlü olmasını, sermaye sınıfı ve siyasi iktidar üzerinde bir baskı unsuru olabilmesini ve işçi sınıfı mücadelesini daha ileriye taşıyabilmesini isterler.
Ve bu hedefleri doğrultusunda, sendika bünyesinde bir ekip oluşturmaya çaba gösterirler.
Buraya kadar yapmış olduğum değerlendirmeleri yazması benden, delege seçimleri sürecinde izleyip dinlediğiniz adayları veya oluşan seçim listelerini bu guruplara yerleştirmekte sizden olsun!
Benim görüşümü merak ediyorsanız, açıkça söyleyeyim; Kim olursa olsun, ben her zaman üçüncü gruba dahil edebildiğiniz sendikal anlayışta olanların yanında oldum ve olacağım…
Ben de genel temayüllere uyup, bu kadar açık yazmasa mıydım?