Gözün aydın Zonguldak!

Abone Ol

Serçe marka otomobiliyle zengin olmak için çıktığı yolculuktan çok önce tanıdım Ali Rıza Tığ’ı…

Vişneçürüğü tişörtünü haftanın 5 günü giyen bir muhabir, yıllar içerisinde eriştiği akıl almaz zenginliği kendi vicdanında nasıl açıklayabilir ki?

“Çalış seninde olur” dediğinizi duyar gibiyim…

Emin olun çalışmakla olmuyor bu işler!

En iyi haber, en iyi köşe yazısı kazancınızı değiştirmiyor bu sektörde…

Bugün Zonguldak’ta günlük çıkan tüm gazetelerin resmi ilan, reklam, bayi satış, ilan gelirleri ortalama 20 bin lira…

Giderleri de 3 aşağı 5 yukarı aynı…

Peki yerel gazetelerin mali durumları niçin farklılık gösteriyor?

Öyle ya bir gazete en iyi kağıda en iyi baskıyı yapıp, çalışanların maaşlarını düzenli ödüyor da, diğerleri niçin bu kadar sıkıntı yaşıyor?

Ulusal çapta dağıtım yapan gazetelere baktığınızda hepsinin arkasında bir holding, bir enerji devi ya da hükümete yakın bir yatırım grubu göreceksiniz…

Peki, Pusula’nın arkasındaki güç kim?

Dün ERT’nin Pusula Gazetesi tarafından satın alınışı bana göre Zonguldak basını için milat…

Yıllar öncesinin parmakla gösterilen sayılı zenginlerinden biri olan ANAP’lı Mustafa Arık’ın helikopterle seçim gezsi yapıp, köylerde seçim rüşveti olarak kamyon kamyon tavuk dağıttığı yıllardan bugünlere nasıl gerilediğini de…

Ali Rıza Tığ’ın serçe marka otomobilden 2 gazete, bir televizyon ve hatırı sayılır gayrimenkulleri olan patrona nasıl dönüştüğünü de herkes biliyor…

Onun için çok da fazla uzatmayacağım…

Zonguldak’a hayırlı olsun…

Siyasetçilerimize Allah kolaylık versin…

Tüccar arkadaşlarımıza küçük bir uyarı…

Paraları şimdiden hazırlayın…

Eee televizyon bu suyla çalışmıyor!

Bol bol reklam lazım…

Gözün aydın Zonguldak Ali Rıza Tığ geliyor!

                         *** 

Önceki gün yazdığım “Barışa bir şans” başlıklı köşe yazıma toplumun farklı kesimlerinden farklı tepkiler geldi…

Elbette gazeteci, Güneydoğu sorununa bir şehit babasının gözlerindeki kin ve nefretle bakmamalı…

Maksadım olaya popülist yaklaşıp, milliyetçi duygularla nefreti körüklemek değil… 

Ama hiçbir gazeteci yaşanan acıları, ölen on binlerce insanı da yok saymamalı…

Haberin ardından cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ı destekleyeceğini açıklayan yazarımız Ahmet Öztürk ile telefonda uzun uzadıya konuştuk…

Yazımdaki üslubu ve yazım dilini beğenmediğini, benim Kürt sorununa önyargılı yaklaşmamın doğru olmadığını söyledi…

Esasında Öztürk’le Güneydoğu sorununa birçok konuda aynı paraleldeyiz…

Ancak ayrıştığımız nokta, Selahattin Demirtaş’ın söylemlerinde samimi olup olmadığı…

Sözde çözüm sürecinde AKP hükümetiyle yaşadığı en ufak bir sorunda “Dağdaki gerillayı tutamam” diyerek gözdağı veren Selahattin Demirtaş’ın “Yeni hayat” sloganıyla çıktığı cumhurbaşkanlığı yarışında çizdiği pembe tablo bir oy daha fazla almak için söylenmiş sözler olabilir mi?

Kürt-Türk halkının birlikte barış içerisinde yaşamasını hangimiz istemeyiz?

Bu ülkede anaların artık gözyaşı dökmesini, çiçeği burnunda gelinlerin dul, çocukların öksüz kalmasını istemiyorsak, ne devlet eliyle işlenen 17 bin 500 faili meçhul cinayeti yok sayabiliriz, ne de kalleşçe öldürülen 30 bin askeri…

“Silah” ve “barış” birbirine “siyah” ve “beyaz” kadar uzakken, “Yeni yaşam” çağrısı ne kadar inandırıcı olabilir ki?