GÜLERYÜZ’den: OTUZ GÜN

Abone Ol
Yazar Gül Güleryüz’ün ilk romanı OTUZ GÜN. Kitap piyasaya Ereğli’de şenlikli bir imza günü ile 20 Haziran 2018’de çıktı. Gazeteci Eyüp Bektaş’ın yazdığına göre; “Tespitim odur ki, Kdz. Ereğli'de düzenlenmiş en çok katılımlı imza günlerinden biriydi. Çok özel bir gündü”. Ankara Kurgu Kültür Merkezi Yayınları arasında yayımlanan Gül Güleryüz romanı büyük bir ilgi ile karşılandı. Okuyanlar, kitap ile ilgili düşüncelerini, duygularını sosyal medyada da paylaştılar.
Kdz. Ereğli’de çeşitli kültür ve sanat gruplarından biri olan Ekin Yazın Dostları’nın Ekim ayı etkinliklerinin konuğu Gül Güleryüz idi. Güleryüz’ün ilk romanı Otuz Gün’ü okuyan Ekin Yazın Dostları, 20 Ekim cumartesi günü Keleşler Park Otel’de bir araya gelerek Otuz Gün ile ilgili yazarına sorular yöneltip görüşlerini paylaştılar. Güleryüz, geçtiğimiz sonbahar aylarında öğrencilerinin çağrısı ile Artvin-Borçka’ya gitti. Öğretmenlikte ilk görev yeri olan Borçka’da da eski öğrencilerinin düzenlediği geniş katılımlı bir imza günü ile karşılandı.
*****
Kdz.Ereğli’de yaşayan Gül Güleryüz Zonguldak doğumlu. İlk, orta ve lise öğretimini Ereğli’de yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yabancı Diller/Fransızca Bölümünü bitirdi; Artvin-Borçka, Yalova ve Karadeniz Ereğli’de Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. Emekli olduktan bir süre sonra da Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü  bitirdi.
Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları ve hikayeleri yayımlanan yazarın, Otuz Gün romanından sonraki süreçte, ikinci bir romanı ve bir hikaye kitabı çalışmasını da bitirdiği edindiğimiz bilgiler arasında. Güleryüz, Kdz.Ereğli’de Ekin Yazın Dostları arasında yer aldığı gibi, “Dört yapraklı yonca” diye anılan arkadaş grubu ile  “Gülce Kültür Sanat Topluluğu”nun da kurucusu ve yöneticisi.
*****
Gül Güleryüz,  Ereğli’deki imza gününde yaptığı kısa konuşmada en yakın çevresinin ısrarlarıyla “Otuz Gün” adlı romanını yayımladığını belirterek:  “Romanda, anlatmak istediğim iki konu vardı. Bunlardan biri bizim için dün gibi olan, oysa gençler için artık bir tarih olmuş 12 Eylül darbesini  anlatmak ve örselenmiş ihmal edilmiş onlarca kadını, bir kadın nezdinde okurlarla buluşturmak istedim.” dedi. 
Gördüğü ilgiden çok mutlu olduğunu ve bu nedenle Cihangir Amca’nın şahsında Ereğli Sanat Kurumu’na, Serap Ekici ve Ekin Yazın Dostları’na, özel olarak Gülce Kültür Sanat Topluluğu’na ve arkadaşlarına teşekkür ettikten sonra Güleryüz,“Yazmaya cüret ettim yine de edeceğim. Daha çok yazalım. Daha çok yazsın kadınlar ve erkekler. Ve daha çok okusun toplum.” sözleriyle de önemli bir özlemini dile getirir.
            *****
Romanın kadın kahramanı Ayşegül öğretmen evli ve üniversitede okuyan bir oğlu var. Kocası da öğretmen sendikacılığı ile uğraşan bir öğretmen. Ayşegül’ün bir rastlantıyla tanıştığı ve büyük bir aşk yaşadığı Mehmet de evli, karısı bankacı. İlk evliliğinden bir oğlu, ikinciden bir kızı var, emlakçılık işleri yapıyor. 12 Eylül döneminin her türlü zulüm ve işkencesini çekmiş bir
kişi.
Ayşegül öğretmenin olaylara, yaşadıklarına dayanma gücünü çoğaltan arkadaşlarının belli başlıları: Selma, Av.Erdoğan, Dr. Güzin ve elbette Çetin. Roman kurgu ama Çetin gerçek bir karakter, şu anda Kdz. Ereğli’de yaşamakta. Çetin Yılmaz da 12 Eylül darbesinin zulmünü, işkencesini yaşayanlardan.
            Yazar romanında başarılı bir kurgulama içinde. Çoğu kişi anlatılanları gerçekten yaşanmış sanıyor. Romanı yaşanır kılan etmenlerden biri dili. Yazar, Türkçe sözcüklere özen gösteriyor, dili zorlamıyor, eğip bükmüyor. Rahat, sıcak, içten bir anlatım yakalamış. Kitap sizi yormuyor. Başlayınca bitirmek istiyorsunuz.
            *****
Şimdi bir de yakın çevresinin Gül Güleryüz romanı hakkındaki düşüncelerini, değerlendirmelerini görelim. Hepsini almanın olanağı yok, zira sayfalar yetmez. Sadece beş arkadaşın yorumlarına bakacağız.
Ferhan Topcu (Öğretmen-Avukat-yazar): Gül Güleryüz arkadaşımızın ilk romanı. Evli bir kadının, eşiyle yaşadığı sorunlar ve sevgiye susamışlığın girdabındaki imkansız bir aşkı etrafında, 12 Eylül'ün insanlar üzerinde bıraktığı hasarlar akıcı bir dille anlatılıyor. Romanı okuduğunuzda, siz de benim gibi Gül Güleryüz'ün yeni romanlarını ve öykülerini sabırsızlıkla bekleyeceksiniz...
Çiğdem Çelik (Gülce 4’lüsünün en küçük yoncası) :  Biz; 4 yapraklı bir yonca, 4 koca kadın, 4 teyze, 4 genç kızız. Hâlâ bir sürü hayallerimiz var birbirimize anlatıp olması için dua ettiğimiz. Bu hafta o hayallerden ilki gerçekleşti. İyi bir yazar olduğunu biliyorduk ama kitapsız yazar olmaz diyorlardı. Artık bir kitabımız var. Kitabımız, bebeğimiz, ilk göz ağrımız...İlk defa bir kitabı basılmadan, ciltsiz, kapaksız okudum. Böyle sürükleyici bir anlatım, insanın boğazına bir şeyleri düğüm düğüm bırakan böyle bir dil görmedim.
Çetin Yılmaz (romanın yaşayan gerçek karakteri): Çocukluk arkadaşım Gül Güleryüz'ün OTUZ GÜN'ü okuyucuları ile buluştu. Bir kadının sızılarının anlatıldığı romana 12 Eylül'ün acıları da bol bol karışmış. Roman'da Çetin karakterindeki bir iki olay beni anlatıyor. Önemli bir bölümü Gül'ün hayal dünyasıyla geliştirdiği güzel bir kurgulama.. Yolun açık olsun Gül’üm.. Ne diyeyim başka? Her sızı, her acı, kendi gergefinde çekilir..
Salim Çalık(Şair-yazar): "kitapsız yazar" olmazdı... bence biraz da gecikmiş bir kitap... imza gününde Gül Ablamın "bu roman bir kadının nezdinde kadınların yaşadıklarının, 12 eylül'ün bir kesitinin romanıdır" sözleri anlamlı..."kadınlar daha çok yazmalı" dedikten sonra, "erkekler de yazmalı" sözü çok önemli... sözü olan yazmalı, sesi olan söylemeli, rengi olan boyamalı, rolü olan oynamalı, taşı olan yontmalı...OTUZ GÜN sözü olan bir insanın geçmişi geleceğe bağlama çabasıdır belki de...”
 Metin Çengel(öğretmen-yazar-şair): Gül Güleryüz'ün "Otuz Gün" kitabının tanıtım ve imza gününde kitabın ortaya çıkış süreciyle ilintili küçük hikayeciklerle anılarını sunarken beni gençliğimizin tuzu biberi, devrimci mücadelenin o fırtınalı yıllarına götürmüştü. Daha ilk anlarda kendimi kitapla özdeşleştirmiştim nedense.
Sevgili meslektaşım Otuz Gün'de, 80'li yılların derin acılarını, işkence günlerini ve yöntemlerini akademik bir dilden uzak, sanki bir pastahanede, komşu oturmasındaymışsınız gibi sade ve duru, kısacık ama çarpıcı tümcelerlerle anlatıyor. O yılların ötelenmiş, örselenmiş, ertelenmiş ya da savsaklanmış duygusal ilişkilerin nasıl küçük bir kıvılcımla ruhu ateşlediğinin dramatik serüvenini aktarmış. Yerine göre devrimci mücadele önderlerinin ikili ilişkilerde de ne kadar sekter tavırlar alabildiğini de. Çelik gibi bir yüreğin sevgi söz konusu olduğunda nasıl masum ve kırılgan olabileceğini de.
Okurken su gibi akıp gidiyorsunuz ve kendinize özgü çok şeyleri yaşıyorsunuz Otuz Gün'de, 30 yılı yaşıyorsunuz gözleriniz buğulu. Ben o döneme ilişkin çok belgesel izledim, makale, öykü, roman okudum. Fakat, Otuz Gün kadar beni hiç birisi alıp götürmemişti bu kadar. Bir döneme tanıklık etmesi açısından kesinlikle okunması gereken bir yapıt.