Günlerin getirdiği

Abone Ol
 
Geçen hafta işlerimin yoğunluğu nedeniyle iki yazımı da yazamadım… Sanki aylardır yazmamışım gibi birçok yazı birikmiş önümde… Hangisine yoğunlaşmaya çalışsam diğeri çeliyor aklımı, ona yönelsem, bir başkası yolumu kesiyor… Nasıl ki, demiri tavında dövmek gerekir, yazı da öyle galiba, tavını kaçırmamak gerekiyor... Vali Ali Kaban’ın hastane yerine ilişkin açıklamalarını yazacaktım örneğin, ancak, gündemden düştü… Plansızlığın, programsızlığın, bilim dışılığın, sallapati yönetim anlayışının ne olduğunu anlatmak için çarpıcı örnek olarak tarihe geçmeliydi bence…
 
Efendim neymiş, hastanenin başlanılan yerde yapılamayacağını bilselermiş, 69 Ambarlarının arazisini başka işlere ayırmazlarmış… Orada da inşaatlar başlamışmış zaten, geri dönüşü yokmuş… TOKİ’nin orası iyiymiş ama Sağlık Bakanlığıyla TOKİ’nin anlaşması zormuş… Elvanpazarcık da olabilirmiş ama karar verilememiş bir türlü… Fesuphanallah… Tüm dünyada şehirler arazi yapısını, gelişim stratejisini, mekânsal demografik verileri, üst planları, sosyal, kültürel yapıyı değerlendiren uzmanlarca planlanır ve kolayına değişmez… Sayın Vali’nin dediklerinden anlıyoruz ki, bizse, papatya falıyla çözüyoruz işi…
 
HADDİNİ BİL BAY DEDE
Memur-Sen’e bağlı Eğitim Bir-Sen Zonguldak Şube Başkanı Saadettin Dede’nin yüzkarası açıklamaları da var değinemediğim… İfadesi alınmaya bile gerek görülmeden görevinden ihraç edilen Eğitim-Sen Zonguldak Şube Sekreteri İsmet Akyol’a saldırmış ilgisiz şekilde… Alaplı’da bir okulda yapılan gösterileri, büyüklerin dünyasına ait kavramların çocuklarca sergilenmesinin yanlış olduğu gerekçesiyle eleştiren Akyol’a pedagojik gerekçelerle yanıt vermek yerine, devlete ihbar etmiş… Tam da kendine yakışanı yapmış, üyesi olduğu Memur-Sen sendikadan başka her şey çünkü…
 
Kaldı ki eleştirilerin muhatabı Bay Dede değil ki… Başında olduğu sendikaya değil eğitim sistemine yöneldiği için Milli Eğitim Müdürlüğü kesinlikle… Peki ona ne oluyor? Karın ağrısı var, o atamaları kendileri yapıyor çünkü… Herkes farkında ki Memur-Sen, atamalar daire başkanlığı gibi çalışıyor... Bununla da yetinmiyor, “Devlet memurluğundan çıkarılmış birisi, nasıl bir memur sendikasında şube sekreteri oluyor, bunu da soruşturmak lazım” buyuruyor… Alışmış kudurmuştan betermiş ya, tutmasak, Eğitim-Sen’i kimler yöneteceğine bile o karar verecek… Eğitim-Sen devlet dairesi sanki…
 
YUSUF YERKEL DENEN KARA VİCDANI DA UNUTMA
Ömrü emek mücadelesi içinde geçmiş biri olarak, bir kulağından girip çıkacağını bilsem de birkaç kelime söylemek isterim Bay Dede’ye… Haddini bil bir kere… Bu devran döner, bugünleri tek tek koyarlar önüne de utanırsın… Değil toplum huzuruna çıkmak, torunlarının yüzüne bile bakacak güç bulamazsın kendinde… OHAL kararnameleriyle haksız, hukuksuz şekilde, görevinden çıkarılan on binlerce üyene sahip çık daha sonra… Hiçbir yargı kararı olmaksızın çoluk çocuğuyla, yüz binlerce insanın hayatı karartıldı çünkü… Bir de azıcık da vicdanın olsun… Orada tart da öyle seç sözlerini…
 
Lafı uzattım… Bu ülkenin gördüğü en büyük can kırımının Soma katliamının yıldönümüydü geçtiğimiz hafta, yazamadım… Ne orada yanan 301 canı, ne de Yusuf Yerkel denen kara vicdanın her dem sırtıma inen tekmesini unuttum oysa… O yara kanıyor hâlâ içimde… Bir de anneler günü bugün… İrfan Yalçın kitaplarına vurdum kendimi kaç gündür… İrfan ağabey, Türk edebiyatında anne imgesini en güzel sözlerle anlatan yazardır çünkü… Güzel annemi, onun büyüsüyle kucaklıyorum: “Ne zaman sorsa onu uykumu bölen ses, sanki yarı açık kapıdan, uzaklardan, uzak anılardan bir soğuk geliyor…”