HALK OTOBÜSÜNDE

Abone Ol

    Küçük, eski bir halk otobüsündeyim. Tekli koltukların ikincisindeyim. İlk koltukta yaşlı bir teyze var. Şoförün arkasında, üstte büyük harflerle GÜMÜŞHANELİ yazılı.

    Hava puslu. Yağmur çiseliyor. Yerler ıslak. Kışlıklar giyilmiş. Ellerde şemsiyeler. Duraklar kalabalık.

    İlk sollama Derince merkezde. Şoför, bir halk otobüsüne el hareketi yaptı, hızlı bir kalkışla bizi savurdu. Homurtular eşliğinde korna sesleri duyuldu. Önümüzdeki teyze zıpladı:
    "Oğlum yavaş git!" dedi.

    İkinci zıplayışımız Şirintepe durağında oldu. Bizim şoför, o otobüs durağa önce girmesin diye herhâlde, bizi yine savurdu. Sollama, acı fren, hızlı kalkış... Korktuk. Teyze, bir iki dua okudu.

    "Allah! Allah! Bırak yahu sen onunla yarışmayı! Yavaş git! Dikkat et!"

    Şoför, yuvarlak kafalı, inatçı bir adam. Her şeyi duyuyor da duymazdan geliyor. Aynadan teyzeyi izliyor.

    İki otobüs, süskün öküzler gibi didişerek yolculara heyecan yaşatıyor.

    Emniyet'ten çarşı içine dönerken öteki öküz, pardon otobüs bizi geçti. Bizim şoför hamle yaptı. Teyze yine zıplayıp homurdandı.

     Şoför:
    "Teyze, bilmeden, ne homurdanıp duruyorsun!  O, benden on beş dakika sonra kalkacaktı. Yanlış kalkmış! Benim yolcumu topluyor. Cezasını alsın da görsün gününü!"

     "Ama kaza yapacaksınız!"

     "Ben Gümüşhaneliyim elhamdülillah! Bir şey olmaz, sen korkma!"

    Otobüs, Türkiye'nin -gelir düzeyi en yüksek- kentlerinin birinde çarşı içinde kalabalığa karıştı.

    Şoförün yuvarlak kafasına, özgüvenli duruşuna sinsi bir gülümseyiş vardı gözlerimde.

    Hâlâ köylerindeki öküz arabalarını sürer gibiydiler birileri.