Harranlı mısın… Sendikalı mı?

Abone Ol

Yeşilçam’ın unutulmaz ustalarından merhum Kemal Sunal’ın “Kibar Feyzo” isimli filminin hafızalarda iz bırakan repliğinde, inşaat işçisi olarak çalışan Feyzo, diğer işçilerden az para alınca niçin az aldığını sorar… Veznedar ise soruya soruyla cevap verir:

-Sendikalı mısın?

Feyzo tüm saflığıyla…

-Hayır Harranlıyım…

O tarihten bugüne argoda sendikasız işçi “Harranlı” olarak anılır…

Sendikalı olmanın önemini vurgulayan bu diyalog galiba Zonguldak’ta yıllardır yanlış anlaşıldı…

İşçiler “sendika” altında örgütlenmek yerine nüfusa kayıtlı olduğu yerin adı altında örgütlenmeyi tercih etti hep…

Dünya işçi hareketleri incelendiğinde “Büyük yürüyüş” ile en büyük eylemlerden birine imza atan Zonguldaklı maden işçileri “sınıf bilinci” ile hareket etmiş olsaydı, bugün Zonguldak bu halde olur muydu?

Kimilerine göre, Zonguldak büyük madenci grevinin ardından hükümetin kente kestiği fatura ağır oldu…

Bartın ve Karabük’ü Zonguldak’tan kopartan dönemin iktidarı, gerçekten de kurumu limon gibi sıktı…

Hoyratça bir özelleştirme politikası uygulayan devlet, zaman içerisinde Zonguldak ve maden işçisinden intikam alıyordu adeta…

Buna karşılık sendika güçsüzleştirildi… Özellikle AKP iktidarında hükümete yakın isimler yönetime getirildi… Tabi bunda maden işçisinin Genel Maden İş Sendikası’nın(GMİS) delege ve profesyonel sendikacıları seçerken seçici olmak yerine, hemşericilik yapması GMİS’in kamuoyundaki saygınlığını zedeledi…

Gelinen noktada Çaycumalılar falancıya… Bartınlılar filancıya… Devrek ve Gökçebeyli işçiler kendi hemşerisine… Yalıboyu’ndan olan Yalıboyu’na oy vermeye başladı…

İş sendika seçimlerinden çıkıp köy muhtarlığı seçimlerine dönüştü…

Devletin özelleştirme politikasının göçtüğü bir dönemde, devlet madenciliği ve sendikanın güçlenmesi gerekirken ne gariptir ki, maden işçisi havza tarihinin en kötü şartlarında çalışıyor…

Sendikacılığı, hatırı sayılır maaşı, makam arabası, lüks yaşam hayaliyle yapanların yarattığı “Sarı sendikacılık” kavramı özellikle son dönemde Zonguldak’ta yaşanan tabloyu en güzel şekilde özetliyor…

Pavyon önünde sabahlayan sendika makam araçları, toplu sözleşme görüşmesine akşamdan kalma oldukları için yetişemeyen yöneticiler, işçinin alın teriyle maaş alan sendikacıların makam araçları ve makam odalarında isimlerinin karıştıkları seks skandalları, tefecilerin sendikayı basması, burnu kırılan sendikacılar ve daha bir çok rezalet…

Madenci arkadaş…

Yarından itibaren başlayacak delege seçimlerinde oy vereceğin sendikacının nereli olduğuna değil de, bilgi birikimine, sendikal yeterliliğine, seni temsil edip edemeyeceğine bakarak oy kullan…

Emeğine ve ekmeğine ancak böyle sahip çıkabilirsin!

***    

İlk kez başımıza gelmiyor…

Medyada bu konuda bir tek kulağının arkası kalmış biri olarak buna da çok şaşırmadım…

Ama keşke yöntem bu olmasaydı…

Bir süredir gazetemizde çalışan Yıldırım Yılmaz’la bugünden itibaren yollarımızı ayırdık…

Yeni bir günlük gazete hayaliyle zorlu bir yolculuğa yelken açan Yıldırım’ın hayalleri umarım gerçek olur…

Ama keşke eşekten düşene bir sorsaydı!!!