1923 yılında Görele’nin Çavuşlu Kasabası’nda doğan Hüsnü Kalafat,  aslen Trabzon ’lu olan Kalafatzade ailesinden gelmektedir. Mehmet Sabahattin ve Seher’in 2. Çocuğu olarak dünyaya gelen Hüsnü Kalafat, zengin ve kültürlü bir aileye sahip olduğu için rahat bir çocukluk hayatı geçirdi.
 
Hüsnü Kalafat Babası İle Birlikte
 
Yediden yetmişe futbolla yatıp futbolla kalkan bir yörenin çocuğu olan Hüsnü Kalafat, yedi-sekiz yaşlarında futbola nasıl başladığını şöyle anlatır; “Evimiz, bizden büyük ağabeylerimizin akşamları mahalle maçları yaptıkları sahanın hemen yanında idi. Akşamı dört gözle beklerdim, aman bir gelseler diye. Takımlar sahaya çıkınca, ben de hemen kalenin arkasındaki yerimi alır, kale arkasına düşen topları, görsünler diye acayip hareketlerle (ayak stopu, göğüs stopu, baldır stopu) alır sahaya atardım. Bu benim için büyük bir tutku ve zevk idi. Ben de, takımın bir oyuncusu gibi görürdüm kendimi. Ne hayaller kurardım; ne zaman ben de bu ağabeylerimin yaşlarına girip aralarına katılacağım.
Zannederim on yaşında filan idim, babam bana İstanbul’dan hakiki bir futbol topu getirmiş idi. Annem de bana kırmızı-sarı bir kazak örmüştü (Galatasaray’ lılığım ta o zamanlar başlamıştı) . Forma var, top var, iş kaldı takım kurmaya. Hemen akranım arkadaşları topladım. Birkaç gün içinde, yedi kişilik bir mahalle takımı kurdum. Takımın adını Yıldırımgücü olarak belirledik. O zamanlar bir kural vardı; top kimin ise takımın kaptanı o olur. Zengin bir ailenin çocuğu olduğum için, hep topum olur, hep de kaptan olurdum. Kuralsız oyun, hele futbol olur mu? Hani dedik ya top kimin ise her şey o idi; takım kaptanı, antrenör, oyunun kuralını bile o koyardı. Mesela, olur mu öyle şey ?Olur arkadaş olur, baktı takımı gol atamıyor ve mağlup, hakeme gider yavaşça –bana bak eğer bizi mağlup eder, bir de penaltı vermez isen, topu alır giderim, bir daha da bu mahalleye gelemezsin- derdi. Yani topu alan, baba, dayı kısacası her şey idi. O zamanlar bazı katı kurallar vardı ; sol açık sağ açığa geçemez, ofsayt diye bir şey yok, üç korner bir penaltı, frikik/penaltı gibi cezaları, hep topu olan atar ya da onun dediği atar. Maçın müddeti iki dayının anlaşmasına göre olurdu. En çok anlaşma şöyle olurdu; beş gol haftaym, on golde maç biter.”
İlkokulu Görele’de okuyan Hüsnü Kalafat, Galatasaray Lisesi’nin orta kısmına yatılı olarak kayıt oldu (1935 yılı). Hüsnü Kalafat’ın futbola düşkünlüğü nedeni ile, Galatasaray’daki talebelik yılları pek de başarılı geçmedi; “ Hem çok yaramaz hem de futbola düşkün bir talebe idim. Daha zil çalmadan, hoca ders anlatırken, yapılacak sınıf maçları için soyunmaya başlardım. Bu yüzden de birkaç defa sınıftan atıldım ve idareye verildim. Bana en yakın olan ve yardımcı olan en sevdiğim hocam, o yılların çok ünlü roman yazarı Türkçe hocam Esat Mahmut Karakurt bana -Ulan lazoğlu ne yapacaksın okumayı, sen ancak futbolcu olursun- derdi. Hocamın dediği de oldu. Sınıf arkadaşlarımın çoğu hep meşhur kişiler oldular. Unutamadığım arkadaşlarım; Çetin Altan, Doğan Koloğlu, Hayri Domaniç vs.
   
                                            

Galatasaray Lisesi Ön Görüş Kapısı


 Muhittin Sadak (Müzik Öğretmeni) Esat Mahmut Karakurt (Edebiyat Öğretmeni)
O dönem için oldukça pahalı okul taksitleri, babasının işlerinin bozulması ile aksamaya başladı. Taksitler ödenemez hale gelince, Hüsnü Kalafat Galatasaray Lisesi’nden ayrılmak zorunda kaldı (1941 yılı).
Görele’ye dönen Hüsnü Kalafat vekil öğretmenlik yaparken, bir taraftan da Trabzon İdman Ocağı’nda top oynamaya başladı ( 1941 yılı ). İdman Ocağı, o dönemde Galatasaray’a, Beşiktaş’a, Fenerbahçe’ye ve Türk Futbolu ’na oyuncular veren bir kulüptür. Fenerbahçeli Taka Naci, Galatasaraylı Salim, Gençlerbirliği ve Beşiktaş ’ ta top oynayan Hasan Polat ( sonradan Futbol Federasyonu Başkanı oldu ) bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Fransızca bildiği için, özel kura ile gümrük askeri olarak Rami 28.Tümen emrine verilen Hüsnü Kalafat (22 Aralık 1942 ), Trabzon’dan yola çıkan Tarı Vapuru ile 4 günde İstanbul’a indi. Vekil öğretmenlikten biriktirdiği üç aylık maaşı ( 90 lira ) cebinde olduğu için, bedava verilen sülüsü de kullanmadı. Tümen’in Muhabere Bölüğü’nde görev yapmaya başlayan Hüsnü Kalafat’ın birkaç kulüpte futbol oynadığını öğrenen Bölük Komutanı, onu Kayseri’de kamp yapan Ordu Milli Takımı’na gönderdi. Ordu Milli Takımı’nın aday kadrosunda bulunduğu yıllarda (II. Dünya Harbi’nin sürdüğü dönem) dış temas olmadığı için, Milli formayı ancak Adana’ya gelen Suriye Ordu Takımı ile yapılan ve 3-0 kazanılan maçta giyebildi (1945 yılı ).
1946 yılında terhis olup Görele’ye dönen ve İdman Ocağı’nda futbol hayatını sürdüren Hüsnü Kalafat, o yılları şöyle anlatır; “ O yıllar Trabzon İdman Ocağı, Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe’den sonra Türkiye’nin 4.takımı. Trabzon İdman Ocağı yıllarım 1946-48 dönemini kapsar. Biz o zaman, babamın işi nedeniyle Görele’de oturuyoruz, maçtan maça Trabzon’a gidiyorum.
Hani diyorlar ya takım çok maç yapmış, oyuncular yorgunmuş da onun için yenilmişler. Çavuşlu’da ilkokul öğretmeniyim, bir telefon geldi –Hüsnü atla gel, İstanbulspor geliyor – İstanbulspor o zamanlar dişli bir takım. Nerede vasıta, haftada üç günde bir kere, posta arabası Görele’den Trabzon’a gidiyor. Yıl 1949, sabah erken, atladım bir bisiklete üç saatte pedal çevirerek gittim Trabzon’a ve de iki saat sonra maça çıktık. Aslanlar gibi oynayıp İstanbulspor’u 3- 1 yendik. Nerede yorgunluk, ey gidi günler, ey gidi gençlik. Amatörlük yılları. Her maçtan sonra on lira harçlık, bazen de gömlek, pantolon gibi şeyler veriyorlar bizlere. Öğretmen aylığım 33 lira, maçlardan da 30 lira falan alıyorum ( o zamanlar iyi para )”
Hüsnü Kalafat’ı Görele’den Koparan olaylar zinciri, İdmanocağı Genel Kaptanı Ahmet’ in (tüccar terzi ) bir mektup haberini vermesi ile başlar; “ Yıl 1948, bir maçtan sonra, İdmanocağı’nın Genel Kaptanı Ahmet Abi bana, Gündüz Kılıç Abi’den mektup var gel dedi.



      1940’lı Yıllar  Görele
 
 
Gündüz Kılıç ( Baba Gündüz ), Galatasaray’ın o zamanki antrenörü. Ahmet Abi’ye yazdığı
mektupta – Kala’ya* söyle, takımın durumu iyi değil
(Hüsnü Kalafat’ın lisedeki takma adı), liselilerden genç bir takım kurmak istiyorum. Ben Kala’yı gerek Ordu Takımı’ndan, gerekse sizin takımdan takip ediyorum. Kala’yı bekliyorum, takımdaki yeri de işi de hazır. Sen de biraz nasihat et, atlasın gelsin.-
 
Tabi sevindim durur muyum hiç. Hemen gittim Görele’ye, içerdeki maaşımı alarak öğretmenlikten istifa ettim. Ver elini İstanbul.
1948 senesinin 25 Temmuz günü, Tarı Vapuru’ nun 2. Kamarasında ( o zamanlar lüks mevki sayılır) yolculuk etmeye başladım. Harp yılları, 4 gün 4 gece bir yolculuktan sonra, erkenbir sabah gemi Zonguldak Limanı’na demir attı. O zamanlar gemiler kömürle çalışıyor. Zonguldak’tan kömür alacak, 4-5 saat buradayız dedi kaptan.
Teyzemin Zonguldak’ta olduğunu biliyorum. Enişte (hoca Salih) Zonguldak’ta taahhüt işleri yapar imiş. İnip teyzemi görürüm diye, çıktım Zonguldak’a. Ah gemi keşke Zonguldak’a uğramamış olsa. Ben de çıkmamış olsam gemiden. Aradan 50-60 yıl geçti, ben hala hayat tamamen tesadüftür derim. Gemiden çıkmasa idim, Ordu Milli Takımı’ndan arkadaşım kaleci Kürt Ahmet’e rastlamasaydım, Galatasaray’a gidecek, belki Metin Oktay gibi meşhur bir futbolcu olacaktım. Belki de Beşiktaş ve Galatasaray’ın Milli futbolcusu Kambur Ahmet ( sağ bek ), belki de İstanbul sahalarında sürünür olacaktım. Bir öğlen vakti saat 12.00, daireler dağılmış, Arkadaşım Ahmet Muhasebe Müdürlüğü’nde çalışıyor. Tam dairenin kapısında göğüs göğüse geldik. Ben bir saniye öne geçsem, yahut Kürt Ahmet bir saniye sonra çıksaydı daireden rastlaşmayacaktık.İşte böyle bir tesadüf. Onun için her şey bir tesadüf derim hala. Ahmet’le sarmaş dolaş olduk. –Hayrola nereden düştün buraya- diye sordu. Kısaca anlattım. - Hayır asla gidemezsin, burada kalacaksın, benim takımın Pazar günü şampiyonluk maçı var (Zonguldak Gençlikspor) , rengi de sarı kırmızı-Belki de o renk bağladı beni Zonguldak’a.
Ahmet kamara biletimi istedi, gitti gemiden bavulumu aldı ve beni evinde iki gece misafir etti. Hemen bana bir lisans çıkardı ( o zamanlar lisanslar Vilayet’ ten kolayca veriliyor). Pazar günü maça çıktık. Maç şampiyonluk maçı (Zonguldak Gençlikspor ile Kilimli Spor arasında). Keşke o maça çıkmasaydım, keşke iki gol atmasaydım. Ne işim vardı 1948’den beri, hala yaşadığım Zonguldak’ta. Tamı tamına 60 yıl. Ey gidi hayat, ey gidi bir rüzgâr gibi geçen seneler ve günler. Hemen bana kömür işletmesinde yani E.K.İ.’de bir iş ayarlandı. Kırk lira maaş ve maç başı 5, evet 5 lira prim almaya başladım ( o zaman için iyi bir para ). Kozlu Bölgesi’nde çalışıyor gözüküp, ayda bir alınan kırk lira maaş, yemek içmek ve yatak yeri kulüpten, kıyak bir şey o zaman için. Çok iyi derecede bir topçu idim. Sağ ve sol voleli goller atabilen o zamanın sol içi, yani on numarası idim.
Zonguldak’ta 1 sene top oynadım. Ben alışmışım Trabzon’da 5-10 bin kişinin önünde oynamaya. Zonguldak’ta en fazla seyirci 1-2 bin. Eh biraz da futbol zevk için oynanır. Zonguldak’ta sıkılmaya başladım. Bu durumu Kürt Ahmet’e açtım ; –arkadaşım AhmetZonguldak beni açmadı. Epey de para biriktirdim. Çocukluk arkadaşım Bahriyeli Ahmet, İstanbul Tepebaşı’nda taksicilik yapıyor. Ben onun yanına gideceğim – Eyvallah, ver elini İstanbul.”
İstanbul’da taksi şoförlüğü yapmaya başlayan Hüsnü Kalafat, okuldan tanıdığı Gündüz Kılıç ile bir görüşme fırsatı yakalar ve kendini tanıtır; - yeniden futbol oynamak istiyorum- Gündüz Kılıç;  - yarın sabah 11.00’de antrenman var, bir göreyim seni-  der. O gece arkadaşları ile bir aleme takılan Hüsnü Kalafat, ertesi gün 12.00’de uyanır ve bu defa da kendini gösterme fırsatını kaçırır.
Tekrar Zonguldak’ a dönen Hüsnü Kalafat, şoförlük hikayesine burada devam eder; “Zonguldak’ a geldiğimde, gayet dindar bir kişi olan teyzemin kocası Salih Kurtaran’ ın kurucusu olduğu şoför okulunda öğretmenlik yaptım. Daha sonra Bahattin Dökerel, E.K.İ. Ticaret Müdürü Emin Haraçcı’ nın arabasında bana iş buldu. Araba yeni, şoförü takım elbiseli ve kravatlı, lisan biliyor. Bu nedenle aileler bizi tercih ediyor. Sabahleyin Zonguldak Müftüsü, öğlen kilise papazı, akşam umumhane patronu biniyor arabaya. Çatalağzı Elektrik Santralı’nın açılışına gelen Başbakan Hasan Saka’ yı Çatalağzı’ na götürdüm. Tatlı bir Karadeniz şivesi ile konuşan, şakacı bir kişiliği olan Hasan Saka’ ya Zonguldak’ ta tanıştığı bir çok kişi şef olduğunu söyleyince, o da kendisine hizmet eden garsona Karadeniz şivesi ile – senda mi şefsun- diye sordu. Bunun yanında, Zonguldak’ a geldiklerinde Celal Bayar’ ı, Adnan Menderes’ i ve Bölükbaşı’ yı taşıdım.”
 

Hüsnü Kalafat’ın 158 Plaka Numaralı Taksisi
 
 
 
 
Sıhhi Muayene Cüzdanı
 
 
 
Galatasaray Lisesi’nde edindiği Fransızca sayesinde, Zonguldak liman inşaatını yapan Hollandalı Şirket’ in müdürü Mösyö Hiller’ e  bir süre şoförlük ve tercümanlık yapan Hüsnü Kalafat, buradan ayrılıp Uzun Mehmet Kuyu İnşaatı’ nı yapan Amerikan Şirketi Hamilton’ a geçti;  “Müdür Henry Bey’ in şoför ve İngilizce tercümanlığını yaptım. Tam altı senem Hamilton’ da, çok şahane bir hayat. Zonguldak’ tan Kozlu’ ya taşındık. Tabii damarlarda futbol aşkı var, durur mu? Kozlu’ ya taşınınca, artık Kozluspor’ la ilgilenmeye başladım. Kozluspor’ a oyuncu olarak girdim, birkaç maça çıktım. Yaşım ve tecrübem, Kozluspor’ lu oyunculara ağabilik yapmamı gerektiriyordu. Bir süre de antrenör oyuncu olarak Kozluspor’ a hizmet verdim.”
 
 
 Hamilton Firmasından Alınan Bonservis
 
 
 Hüsnü Kalafat E.K.İ. Mensupları İle Bir Yemekte
 
1966 yılında kurulan Zonguldakspor’ da, 1970-1974 yılları arasında yöneticilik ve genel kaptanlık yapan Hüsnü Kalafat, 1978 yılında E.K.İ.’ deki işinden emekli oldu. Halen Müftülük Semti’ nde eşi ile beraber sakin bir hayat sürdüren Hüsnü Kalafat, televizyon ekranlarında maç izlemeye devam etmektedir.
Işıkspor İle 1-1 Berabere Kalan  ZonguldakGençlikspor Ağırlıklı Zonguldak Karması  Maçtan Önce Şehir Stadı’nda    (  Foto: Hikmet Kandeğdi)           


Ümit…-Hikmet Güzel(Aga)-Temel Koç (Afyon)-……-Çetin Yılmaz-Yusuf Öztürk- SafderKartoğlu, Hadi(Kaleci)-Özdemir Belginer(Habib)-Güner………- Hüsnü Kalafat
 
 
Mustafa  YÜCE

Kaynaklar:
______________________
1- Hayatım Futbol, Hüsnü Kalafat’ ın Futbol Yaşamı 1930-1978, (Yayınlanmamış Notlar).
2-Hayat Hikayem, Hüsnü Cavit Kalafat 1923-2006, (Yayınlanmamış Notlar).
3- Kişisel Görüşme, 26.11.2014.