HAYATIMIZ ALGORİTMA

Abone Ol
   Aslında hayatımızı algoritmalarla sürdürüyoruz ama biz bunun farkında bile değiliz. Hatta hayatımıza yeni giren algoritma kelimesinin ne demek olduğunu da pek çok kişi bilmez. Ama algoritma günlük hayatımızın pek çok alanında bize kolaylık sağladığı gibi, bazen doğru algoritma hayatımızı da kurtarabilir. Bunun tersi de doğrudur; yani yanlış algoritma hayatımıza bile malolabilir. O halde nedir bu algoritma? Bugün de bunu irdeleyelim.
   Bir sorunu çözmek veya belirlenmiş bir hedefe ulaşmak için tasarlanan yola, ve takip edilen işlemler dizisine ''algoritma'' denilmektedir. Bu nedenle, bir matematik problemini çözmek veya bir yemeği hazırlamak da bir algoritma örneğidir.
   Örneğin; 3 ve 5 sayılarının ortalamasını bulmak için önce (3+5 = 8) işlemini yaptıktan sonra, (8/2 = 4) işlemini yapmanız gerekmektedir. Yani önce toplama yaptıktan sonra sıra bölme işlemine gelmektedir. İşte bu algoritmadır. Eğer bu sıraya göre gitmezseniz, yani algoritmayı takip etmezseniz problemi çözemezsiniz.
   Daha karmaşık bir örnek olarak bir yemek tarifini gösterebiliriz. Mesela bir sebze çorbası hazırlamanın algoritması şöyledir:
   1 - Yarım bardak yağı bir tencerede ısıt.
   2 - Dört adet soğanı ince ince doğra.
   3 - Soğanlar pembeleşinceye kadar pişir.
   4 - Üç patatesi küp küp kesip tencereye at.
   5 - Lahanayı şeritler halinde kesip tencereye ekle.
   Ve bu böyle devam eder. Aynı algoritmayı defalarca tekrar ederek her seferinde farklı sebzeler kullanılıp farklı çorbalar elde edilebilir. Ancak algoritma aynı kalır. Eğer algoritmayı şaşırırsanız, yani yukarıdaki sırayı takip etmezseniz çorba çorba olmaktan çıkar. Ancak ineklere yal olur!
   Eğer çorbayı ben yapmayayım da bunu bir makina yapsın derseniz; bu algoritmayı aynen takip eden bir makine de tasarlayabilirsiniz. Böyle makinelere en basit örnek olarak hepimizin bildiği çay-kahve hazırlama otomatlarını gösterebiliriz. Bu makinelerin bozuk para atmak için bir girişi, altta kahveyi veya çayı verdiği bir bölümü ve sıra sıra butonları vardır. Kahve içmek istediğiniz zaman önce makineye parayı atarsınız. Sonra seçenek butonlarından önce kahve, sonra sırasıyla şekersiz, az şekerli veya şekerli butonlarından birine; en sonunda da sütlü veya sütsüz butonlarından birine basarsınız. Çalışmaya başlayan makine belirlenmiş adımları takip eder. Kahve hazır olduktan sonra ''Çın'' sinyalini vererek kahveyi bardağınıza döker. İşte bu bir algoritmadır!
   Sırası gelmişken; son günlerde bazı arkadaşların Facebook'taki bir paylaşımları dikkatimi çekti. Standart yazılmış bu paylaşımda; ''Beğeni ve yorum listem ile gönderilerimi gören kişi sayısı 25 ile sınırlandırılmış'' diye şikayet ediliyor. Aslında bu konu Facebook'tan değil, şikayet edenlerin kendilerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü siz hep sınırlı sayıdaki kişiye beğeni veya yorum yaparsanız; algoritma da tutar sayfanızın en başına bu kişileri koyar. Bu durum iletişimde bulunduğunuz karşınızdaki kişiler için de aynıdır. Eğer siz çok sayıda yorum ve beğeni yaparsanız bu sorun ortadan kalkacaktır. Yani algoritmanın bir suçu yok!
   Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum: Aslında insanlar da çok daha karışık da olsa bir algoritmadır. Otomatları kontrol eden algoritmalar mekanik dişliler ve elektrik devreleri ile çalışır. İnsanları kontrol eden algoritmalar ise duyular, duygular ve düşüncelerle işler.
   Şimdi, önce bir hayvandan başlayalım ve bu hayvanın hayatta kalma sorununu ele alalım: Bunun için dünyaca tanınmış, kitapları çok satan yazar Yuval Noah Harari'nin, bu yazıyı yazarken faydalandığım ''Homo Deus'' isimli kitabından aldığım bir örneği aktarıyorum.
   Ağaçta sallanan muzları gören bir maymun, aynı anda kenarda saklanan bir aslanı fark eder. Maymun muzlar uğruna hayatını riske atmalı mıdır?
   Bu durumu bir olasılık hesabı gibi özetleyebiliriz: Maymun muzları yemezse açlıktan ölme ihtimaline karşılık, aslanın maymunu yakalama olasılığı nedir? Maymunun bu sorunun içinden çıkabilmek için birçok veriyi değerlendirmesi gerekir. Muzlardan ne kadar uzağım? Aslanla aramda ne kadar mesafe var? Ne kadar hızlı koşabilirim? Peki aslan ne kadar hızlı koşabilir? Aslan uyuyor mu, uyanık mı? Tok mu görünüyor, yoksa aç mı? Ağaçta kaç muz var? Muzlar büyük mü, küçük mü? Hala yeşiller mi, yoksa olgunlaşmışlar mı?
   Dışarıdan gelen bu verilere ek olarak, maymunun kendi bedeni hakkındaki verileri de değerlendirmesi gerekir. Eğer açlıktan ölüyorsa, o muzlar için ne pahasına olursa olsun her şeyi riske atması olasıdır. Ancak zaten toksa ve muzları sadece açgözlülükten istiyorsa hayatını yine de riske atmalı mıdır?
   Bu ihtimalleri tartmak için maymunun otomatları kontrol eden mekanizmalardan çok daha karmaşık algoritmalar kullanması gerekir. Böylesi durumlarda doğru hesap yapmanın mükafatı çok daha büyüktür. Buradaki bedel maymunun hayatının ta kendisidir. Çekingen maymun, algoritmaları tehlikeyi abarttığı için, açlıktan ölecektir. İhtiyatsız maymunsa, algoritmaları tehlikeyi küçümsediği için, pervasız davranacak ve aslana yem olacaktır.                     
   Görüyorsunuz burada doğru hesap çok önemlidir. Ve ancak doğru hesap yapan hayvanlar uzun yaşar. Bu doğru hesap konusu aynen insanlar için de geçerlidir. Yukarıdaki hikayede maymunun yerine, ormanda bir aslan gören bir insanı da düşünebiliriz. Bu takdirde, aslandan hayatını kurtarmak isteyen bu insanın beyni de benzer algoritmalar kullanacaktır. Doğru bir hesap algoritması uygulayabilir ise hayatta kalacaktır. Aksi takdirde aslana yem olabilir.
   Peki insan ve özellikle hayvan tüm ihtimalleri o an nasıl hesaplayabiliyor? Elbetteki kağıt kalemle değil! İşte tüm bu karmaşık işleyiş, duyuların ve duyguların ve bu algoritmaların işidir.
   Şimdi de insandan başka bir örnek verelim: Güzellik, ''başarılı bir yavruya sahip olmak için daha yüksek bir ihtimal'' anlamına gelir. Bir kadın, ''Ne kadar yakışıklı bir adam!'' diye düşünürken hissettikleri aslında otomatın çalışma prensibine çok benzer. Erkeğin vücudundan yansıyan ışık gözüne vurdukça inanılmaz güçlü algoritmalar işlemeye başlar. Birkaç milisaniye içinde algoritmalar adamın dış görünüşünde üreme ihtimallerini ele veren küçücük ipuçlarını yakalayıp karara varır: ''Muhtemelen oldukça sağlıklı, üreyebilen ve muhteşem genlere sahip bir erkek. Onunla evlenirsem çocuklarım da sağlıklı ve mükemmel genlere sahip olabilir.'' Bu karar tabii ki kelimeler ve sayılarla söze dökülmez. Kadın bunu kağıt kalemle de hesaplamaz, sadece hisseder.
   Nobel Ekonomi Ödülü sahipleri bile hesaplarının çok azını kağıt kalem kullanarak yapar. Eş seçimi, kariyer ya da sosyal çevre gibi en önemli kararlarımızın dahi yüzde 99'u duyular, duygular ve istekler olarak adlandırdığımız çok özellikli algoritmalar tarafından alınıyor.
   İnsan beyni dallanıp budaklanmış ağlarla birbirine bağlı 80 milyar nörondan, yani sinir hücresinden oluşan oldukça karmaşık bir sistemdir. Her biri ortalama 150 bin diğer nöronla bağlantılı olan milyarlarca nöron, ileri geri milyarlarca elektrik sinyali yolladığında öznel, yani kişiye özel deneyimler oluşur. Bilgi transferleri yapan elektrik sinyalleri basit biyokimyasal tepkimeler olsa da, sinyallerin kendi aralarındaki etkileşimleri çok daha karmaşık olguyu; bilinç akışını ortaya çıkarır.
   Değerli okuyucular, görüyorsunuz ki insan beyni inanılmaz karmaşıktır ve hatta tam olarak hala çözülememiştir. Dolayısı ile onun üretebileceği algoritmalar da sayılarla ifade edilemez. Bir insan herhangi bir konuda karar vereceği zaman, doğru algoritmayı oluşturmak için onun beyninde yapılan işlemleri bugün dünyanın en gelişmiş bilgisayarları bile yapamaz.
   Son olarak, temennim odur ki; başarılarınız ve mutluluğunuz için, alacağınız kararlarda algoritmalarınız hep doğru olsun!