Havuz medyasının, “İstediğiniz kadar yırtının. Bize ‘AKP beslemesi’ diyormuşsunuz, çok da umurumuzda” der gibi, benzer sloganlarla ekranlardan gözümüze soktuğu referandum sayacı da gösteriyor ki, büyük gün yaklaşıyor... Son düzlüğe giriyoruz artık... Devletin tüm olanaklarını arsızca kullanan AKP’nin, iki koldan yürüttüğü canhıraş kampanyaya karşın, tüm anketler “Hayır” çıkacağını söylüyor… Yaşım kurtarmadığı için öncekileri bilmiyorum, ama benim, 7 Kasım 1982’deki referandumun ardından tanık olduğum en adaletsiz seçimde, muktedirler, avucunu yalayacak bu kez… Halk AKP elebaşlarının referandum oyununu bozacak…
Hiç tartışma yok ki ben de “Hayır” diyeceğim bu seçimde… Bunun pek çok nedeni var… Demokrasiye, demokratik değerlere sonsuz inancım, insanlığın binlerce yılda oluşturduğu birikime büyük saygım var en başta… Tüm dünyada temsili demokrasinin krizde olduğu tartışılıyor. Yurttaşların, egemenliğini, seçtiği temsilciler aracılığıyla kullandığı bu modelin yarattığı sorunları aşmak içinse, “katılımcılık” “doğrudan demokrasi” ve “yerinden yönetim” gibi biçimler öneriliyor. Yönetime daha fazla katılım, herkesin söz söyleme ve oy hakkı çağdaş değerler olarak öne çıkıyor. Buradan bakınca, tüm yetkinin tek adamda toplanmasını öngören “Türk işi sistem” buna göre tümden çağdışı oluyor.
TEK ADAMLIK, PADİŞAHLIK, SULTANLIK TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNÜ BOYLADI
Kim ne kadar farkında bilmiyorum; bilginin en önemli değer haline geldiği ve dolaşımının önündeki her türlü engelin kalktığı bugünkü dünyada tek adamlık, padişahlık, sultanlık gibi kavramlar, tarihin çöplüğünü boyladı dahası. Yetkinin tek merkezde toplanmasına dayanan monolitik yapılar, hiçbir ihtiyaca cevap veremediği için, yerini çoğulculuğa terk etti. Toplumu askeri hiyerarşiyle örgütleyen merkezi yönetim biçimleri yerine çok merkezli, çok sesli formlar öne çıktı. Yerinden yönetim ve yerellik yükselen değer haline geldi. Bu evrensel çizgiye sırt çevirip, 40’lı yıllardan kalma, “führer özentisi” sisteme evet demek, matbaaya itiraza devam etmek gibi bir şey kesinlikle…
Dahası var, hayır karşıtı cephenin “Başkanlık ekonomiyi uçuracak” söylemi palavradan ibaret yalnızca… Daha bugün, dünyanın en değerli iktisatçılarından Şevket Pamuk, iktisadi gelişimin, kendi dışında pek çok faktöre bağlı olduğunu söyledi BEÜ’de... Demokratik işleyiş, medya ve yargı bağımsızlığı, mülkiyet haklarının korunması gibi pek çok parametrenin doğrudan ilişkisi var Hoca’ya göre… Özeti şu: İktisadi gelişmeyi hızlandırıp, onların deyimiyle, ekonomiyi uçuşa geçirebilmek için, otoriterleşme değil, daha fazla demokrasi gerekiyor bize… Bunun da ölçütü de belli: Karar alma süreçlerine halkın katılımı artıyor mu, eksiliyor mu? “Tek adam” bunun yanıtı olabilir mi sizce?
24 YAŞINDA, KAÇ TANE VEKİL GETİRDİNİZ MECLİSE
Başkanlık heveslilerinin ileri sürdüğü, 18 yaş meselesinin de iler tutar bir yanı da yok ayrıca… Gençlerin oylarını çalmaya yönelik bir manevra olduğu o kadar açık ki, yazarken bile daral geliyor içime… AKP elebaşlarına sormak isterim… Geçtiğimiz yıllarda seçilme yaşını 24’e düşürdünüz de, 24 yaşında, kaç tane vekil getirdiniz meclise… Gençliğin yönetime katılımı için, 15 yılda, hangi projeyi geliştirdiniz? Paranın padişah olduğu şu ahlaksız sistemde, ekonomik bağımsızlığını kazanıp, kendini seçtirecek siyasal ilişkiyi kuracak yetenekte kaç genç var ülkede? Ailesinin parası ve ilişkileriyle meclise gelen genç, kimin temsilcisi olacak gerçekte…
Hayır demem için yalnızca Zonguldaklı olmam bile yeterli aslında… Neymiş, yol yapmışlar, havaalanı kurmuşlar… İçim dışıma çıka çıka ilçelere gittikten sonra, bana ne yapılan yoldan? Kendi uçağını Zonguldak’a indiremeyen Başbakan, dünyanın en büyük havaalanını kursa ne yazar? Yıkım politikalarıyla bizi göçe mahkûm edip, büyük illerde Zonguldak kolonileri oluşturan hükümet, nasıl bir yanıt istiyor bizden? Hiçbir alternatif yaratmadan madenleri kapatıp, kenti termik cehenneme mahkûm eden iktidara “hayır” demek Zonguldaklının kişiliğine, kimliğine, onuruna sahip çıkmasıdır kesinlikle… Başkasını bilmem ama ben, 16 Nisan’da, onuruma sahip çıkacağım…