İki kent, iki benzer yazgı

Abone Ol

Hafta sonu Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformunun düzenlediği panelde Kahramanmaraş’ta kömürden çıkışı konuştuk. Zonguldak deneyimlerini paylaştığım panel son derece verimli geçti. Her biri alanının en iyisi olan panelistlerden çok şey öğrendim. Açış konuşmasını yapan Platform Sözcüsü Emekli Öğretmen Mehmet Dalkanat daha çok feverana dönüşen konuşmasında, her yerinden bereket fışkıran “Sular kenti” Elbistan’da doğaya karşı suç ne kelime, açıkça cinayet işlendiğini anlattı…

Tanıdığım en vicdanlı bilim insanlarından Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa da oradaydı. Hasretle kucaklaştığım sevgili hocam, fosil yakıtların toplum sağlığına etkilerini, soluksuz izlediğimiz bir sunum yaptı yine. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Remzi Suiçmez’le “çevre iktisadı” uzmanı Bengisu Özenç, ülkenin 4. büyük ovasında tarımı da yok eden kömüre bağlı ekonomiden çıkıldığında, refah düzeyi çok daha yüksek bir toplum yaratılabileceğini rakamlarla ortaya koydu…

EMEKÇİLERİ HİÇ MAĞDUR ETMEDEN KÖMÜRDEN ÇIKIP İKLİM DOSTU EKONOMİYE GEÇİŞ MÜMKÜN

Grenpeace’den Onur Akgül, konusundan konuşmacıların sırasına, sunuculuğundan bilgi işlem teknisyenliğine her şeyini büyük şevkle yaptığı panelde, “adil dönüşüm” programıyla, emekçileri hiç mağdur etmeden kömürden çıkıp iklim dostu ekonomiye geçmenin mümkün olduğunu da açıkladı. Ülkenin bambaşka bir yöresinde, Muğla İkizköy’deki ekolojik yıkımı anlatan Nejla Işık, İkizköylülerin doğasına, toprağına sahip çıkma kararlılığını anlatırken hepimizin yüreğine de su serpiyordu…

Son konuşmacı olarak elime aldığım mikrofonda Zonguldak deneyimini anlattım kısaca. Yüzlerce kilometre uzaklarda bambaşka coğrafyalarda yaşasak da, kaderlerimiz ne çok benziyordu Elbistan’la. Yazgısı kömür karasına bulanmıştı her iki kentin de. Kâr hırsından gözü dönmüş şirketler, havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirletiyor, onkoloji hastanelerine mahkûm ediyordu hepimizi. Çıkarken yeraltındakilere, yanarken üstündekilere cehennemi yaşatan kömürden çıkma zamanı gelmişti artık…

ÇÖLLALAR’DA “GÖÇÜK ALTINDA CANSIZ BEDEN BIRAKILMAZ” DİYEN KADİM MADENCİLİK GELENEĞİ YOK SAYILDI

Çöllalar’ı anımsattım. 2011 Şubat’ında üzerlerine koca bir dağ göçen 9 madenci yığıntı altında bırakılmış, büyük yüzsüzlükle üretime devam edilmişti. “Göçük altında cansız beden bırakılmaz” diyen kadim bir madencilik geleneği vardı oysa. “Madenciliğin namusu” sayılan bu gelenek bile yok sayılmıştı. Yüzünü Karadeniz’in enginliklerine dönüp sırtını zümrüt ormanlarına yaslayan Zonguldak’sa, pandemide, “ve Zonguldak” olarak tanımlanarak ek önlemlere tabi tutulmuştu…

Sordum: “Yeşil deryası içinde yüzen bir kentte akciğer hastalığı neden yaygın olurdu ki bu kadar?” Zonguldak’a, neden, “Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan daha çok şehit veren kent” denirdi?  “Kömürden adil dönüşümle çıkmanın, bedenleri, 11 yıldır dağın altında çıkarılmayı bekleyen maden yitikleri ve yakınlarıyla yeşil deryası içinde yarım soluk yaşamak zorunda bırakılan Zonguldaklılara karşı bir insanlık görevidir” diyerek bitirdim konuşmamı. Diğer izlenimlerimse bir başka yazıya konu olacak belki…