Kabahatin çoğu sende

Abone Ol
 
Siz bu yazıyı okurken, dünyanın en adaletsiz seçimlerinden birine iki elin parmağından daha bir gün kalmış olacak… “Dünyanın en adaletsiz seçimlerinden biri” diyorum, AKP, devletin tüm olanaklarını acımasız şekilde kullanarak, son derece müsrif bir kampanya yürütüyor çünkü… Kampanyanın başladığı ilk günden seçim yasaklarının başladığı bugüne kadar yapılan tüm mitingleri Cumhurbaşkanlığının ya da Başbakanlığın bir faaliyeti olarak gösterip harcamaları devlete yıkan AKP, bir de devletten 278 milyon lira seçim yardımı alacak…
 
Hazineden seçim için CHP’ye 142,2 milyon, MHP’ye 66,8 milyon ve HDP’ye de 60,4 milyon lira aktarılacak… Cumhurbaşkanı adaylarının kişisel hesaplarına yatırılan paralar da cabası… Rakamlar bu derece açıkken seçimde adaletten söz edenlerin vicdanına şaşarım… Adaletsizlik sadece parada mı? Hayır… Cumhurbaşkanı Erdoğan Zonguldak’a geldiğinde tüm kamu kurumları neredeyse resmi tatil ilan edildi örneğin… TTK “tatbikat yapıyorum” bahanesiyle ocakları boşaltırken, Kozlu ve Zonguldak belediyelerine ait özel halk otobüsleri ücretsiz insan taşıdı… Ne âlâ değil mi?
 
NERESİNDEN BAKARSANIZ BAKIN GÜNAH
Akşamleyin beş yıldızlı bir otelde yaklaşık 2 bin kişiye iftar verildi... Reis’in kürsüye çıkıp muhalefete fütursuzca saydırdığı yemek Enerji Bakanlığının daveti olarak geçirildi kayıtlara… Kayıtsız, şartsız AKP propagandasının faturası Türkiye Taşkömürü Kurumuna ödetildi; Enerji Bakanlığının kentimizdeki bağlı kuruluşu TTK çünkü… “Zarar ediyor” diye yıllardır işçi açıkları giderilmeyen, idame yatırımları yapılmadığı için kapanma noktasına getirilen kurumu, hiç sıkılmadan kampanya finansörü yapan siyaset esnaflarına madencilerin diyecek bir sözü vardır elbet… Olamaz mı yoksa?
 
Her akşam bir iftardan diğerine koşuyor Erdoğan… Tamamının bütçesi bir devlet kurumu tarafından karşılanan iftarlarda, büyük kalabalıklara uzun uzun konuşarak kendi propagandasını yapıyor… Neresinden bakarsanız bakın günah, nasıl değerlendirirseniz değerlendirin israf… Dinin siyasete nasıl alet edildiğini anlatmak için başka örneğe gerek yok kesinlikle… Orada her türlü siyasal konuşmayı yapıp, bir de “Bu resmi bir davet. Siyasi bir toplantı” diyerek suyun üstüne çıkması yok mu, insan, bu pişkinlik karşısında küçük dilini yutuyor…
 
GEL DE NAZIM’IN “AKREP GİBİSİN” ŞİİRİNİ ANIMSAMA
Ya o iftarlardaki “Biri yer diğeri bakar” şeklindeki oturma düzenine ne demeli… İnsanlar bir tarafta balık istifi gibi yığılırken, emniyet şeritleriyle ayrılmış özel bir masada, aralarında Erdoğan’ın da bulunduğu seçkinler topluluğu rahat rahat orucunu açıyor… Allah’ım bu ne görgüsüzlük… Bu nasıl kendini aşma hali… Böyle bir ibadet hangi dinin kitabında yazıyor… Hangi ahlaki değer yargısı, hangi gelenek, hangi töre bu görüntüye cevaz veriyor… Hadi onlar utanmadı diyelim, ya buna bakıp da açlığını tevekkülle bastırdıktan sonra koşa koşa AKP’ye oy veren şuursuzluğa ne demeli?
 
18 yaşında delikanlı iş için yardımcı olmamı istiyor… Bir yandan koşturuyor, bir yandan da laflıyoruz… Oyunu Reis’e vereceğini söylüyor. Nedenini soruyorum, “Ailem öyle istiyor” diyor. Ömrünün 16 yılına hükmederek kendini işsiz, eğitimsiz, geleceksiz, bırakan iktidarı sorgulamak, “Ömrümü çaldın” diye suçlamak yerine, “Beni daha çok geleceksiz bırak” der gibi oyuyla destekliyor… Üstelik onu ailesi itiyor bu davranışa… Gel de Nazım’ın “Akrep gibisin” şiirini anımsama… Ne diyordu koca usta: “Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama / Kabahatin çoğu sende canım kardeşim…”