Siyasetin fokur fokur kaynadığı ve arapsaçına döndüğü bu günlerde sanmayın bilirkişi edasıyla siyasete dair kelam edeceğim, yok canım! Tutanın elini dilini yakan bu süreçte birçok insan gibi uzak durmak, suya sabuna dokunmamak çok daha mantıklı öyle değil mi?
Zaten görülüyor ki ne siyasetin nabzını tutabilenler var, ne de olacakları öngörebilenler!
Vallahi benim diyen bu gidişatın sanmıyorum adını koysun ya da gelişmeleri bir mantığın içine oturtabilsin. Öyle çabuk öyle acımasız gündemin ciğeri sökülüyor ki doğrular yanlışlar tepetaklak zihin yoruyor, gönül sızlatıyor...
Hani şöyle uzaktan, bulaşmadan izlemek, sonra ne yaşandı, ne kadarına vakıf olundu, sorgulamadan (!) kolayına kaçıp tarihin içine gömülmesine seyirci kalmak ne kadar doğru olur, oluyor tartışılır fakat susmak seyirci kalmak kişiyi zamanın “an” diliminde korumaya alıyor.
Eğer illa ki ben dâhil olacağım seyirci kalmayacağım diyorsanız kutlarım sizi bu galiba vicdan muhasebesinin cesaretiyle alakalı diye düşünüyorum.
Çanak tutmakla, haksızlıklara muhalif olmak birbirinden apayrı şeyler lakin iki şık da karakterle cesaretle alakalı sonuçlanıyor bilinsin.
Söylediklerime katılmayanlar olacaktır elbette mücadele etmeye devam diyecek olanlarda: Başım üstüne amma velakin mücadelede kararlılık istikrar sağlıyor buda göz ardı edilmesin...
Şu köşe başları tutulmadan önce bir parça cesaret edilebilseydi bu gün çok daha farklı şeyleri konuşuyor olurduk...
Gerçi onunda biçilmiş bir kılıfı varmış. Al gülüm ver gülüm işgüzarlığı, içten pazarlık hükmünü gizli kapaklı sürdürüyor anlayacağınız! Alan, satan memnun; mesut memlekette…
Biz gelelim siyasete malzeme edilen şu kadın meselesine. Kadın üzerinden gereksiz ahkâm kesenlere…
Gündemin bu karmakarışıklığına bu çirkinliğine söylemleriyle daha da nahoşluk katanlar hortlayınca ister istemez bu konuya dâhil olmak zorunluluğu kendiliğinden doğdu.
”Ahlak bacak arasında değil, insanın zihninde…” denilse de bacak arasından çıkamayan zihniyetler azalacağına çoğalıyor adeta.
Bazı siyaset aktörlerinin “ figüran olduklarını söyleyenler de var ” kadına yönelik bel altı çirkin söylemlerin ortalıkta kol gezdiği şu günlerde kadın bedenini siyasi malzeme yapma cüreti göstermeleri düşündürücü.
Ulu orta pazarlık meselesi yapılacak kadar ileri gidilmesi ise affedilir değil. Hele görmezden duymazdan gelerek söylemlerin sümen altı edilmesi tasavvur dahi edilmemeli.
Kadının kutsallığına halel getiren söylemlerin önüne geçilmedikçe, bacak arasından bedeninde en kutsal namahrem yerine dil uzatılmaya, ortalıkta dillendirilmeye devam edildikçe hiç kimse anasını kutsayıp, kadına aşağılık muamelesi yapmasın. Çünkü değerli kılınan ve değersizleştirilen aynı nokta!
Neden peki kadın ile bunca didişme, neden bu denli kadın korkusu!
Evet, işte o can sıkıcı soru; kadın deyince neden aklınız şaşıyor sorusu.
Kadın deyince sizin aklınıza Allah aşkınıza ne geliyor?
Böyle bir soru ile bir kamuoyu yoklaması yapılsa eminim ki soru erkeklere yöneltildiğinde cinsellik, kadınlara yöneltildiğin de ise annelik ilk sıraya yerleşecektir, bundan adım kadar eminim. Ve buna erkeğin fıtratında vardır güzellemesi yapılacaktır.
Özellikle gelişimini tamamlayamamış toplumlarda baskıcı zihniyetlerde kadını bir meta olarak görmek kaçınılmaz.
Gelişmiş kendini aşmış toplumlarda da kadın öncelikle cinsel obje olarak konumlandırılmıyor mu?
Sorun, yaşadığımız gezenin neredeyse tamamında böyle seyrediyor. Görsel olan tüm sektörlerde de durum bu minval de değil mi?
Kadın, ana olunca kutsanıyor da kadın, kadın olunca cinselliğe hizmet eden bir figür olarak nasıl sınıflandırılıyor bu nasıl bir çelişki inanın aklım almıyor.
Hakaretler, ağza alınmayacak kadar ahlak yoksunu sözler gündelik hayatta cinsiyetsiz kabul görüyor artık. Hayatın her alanında bilmem nesine küfür edilerek konuşma dilinde normalleştirilen bir uzva namus sorumluluğu yüklemek saçmalık ötesi.
Duyduklarına inanamıyor insan genci yaşlısı çoluğu çocuğu cinsiyetsiz ağız dolusu küfrediyor inanılır gibi değil ve bu sıradanlaştırılıyor…
Havva’yı, Meryem’i kutsayanlar, günümüzde kadını neden cinsel simge olarak görüyor pe ki?
Babasız çocuk doğurduğuna inanılan Hz Meryem üzerinden gidildiğinde anneliğin kutsallığına kim dil uzatabilir ki hele bir de din üzerinden yaşama tutunanlar bunu yapıyorlar ise !!!
Sadece bir nebze düşünme yetisi olabilen, yeryüzünde ki bütün erkekleri de kadınların doğurduğunu onları kendi bedenleri aracılığı ile yaşama dâhil ettiklerini düşünseler sanırım kadınların saygıyı çoktan hak ettiklerini de göreceklerdir.” Bu arada eksi artı meselesi de göz ardı edilmemeli erkeğin üremede ki payı da aşikâr.”
Üstelik Yaratıcının kadına verdiği bu kutsiyeti görmezden gelişin altında yatan nedeni kendilerine açıklayabilseler ortada hiçbir sorun kalmayacaktır...
Böylesi kutsal özelliği bünyesinde barındıran kadın neden ayaklar altına alma isteği sürekli nüksediyor bilmiyorum ama altında yatan sebeplerden biri de kadınların karşı cins açısından sadece cinsel obje olarak görülmeleri diye düşünüyorum.
“Kadın hem ahlak bekçisi olarak konumlandırılıyor, hem de cinsel obje olarak biçimlendiriliyor bunun aksini iddia edecek olan varsa açıklamasını toplumun anlayabileceği şekilde yapsın, aksi halde şu an yapılan tespit geçerliliğini koruyacaktır.”
Çünkü cinsellik sadece erkeklerin hegemonyası altına sokulmaya çalışılan, kadına haram, erkeğe ise helal görülen bir eylem... Kadında namus, erkekte hovardalık olarak kabullendirilmeye çalışılan bu anlayışın biliyoruz ki gerçeklikle uzaktan yakında ilgisi yok.
Bu tek taraflı bakış açısının eril düşüncenin dişil düşünceyle olan sürtüşmesinden meydana geldiğini söyleyebiliriz. Oysa iki kişilik bir eylemde istatistik olarak eyleme katılım payı eşittir.
Yani öyle sanıldığı gibi bir tarafa hak, diğer tarafa yasak diye bir durum söz konusu dahi edilemez. Ha bir de ayıp olarak nitelendirilmiyor mu? Yahu sen, ben, o cinsellik üzerinden haz alıyor ürüyoruz ötesi yok.
Bunlar bir nevi kadının sindirilmesi için yapılan psikolojik baskıdan mütevellit akıl bulandırmaya yönelik eylemlerdir… Kadını tamamen ele geçirebilmenin ayak sesleridir.
Kadın ona layık görülene ona biçilene o kadar alıştırılmıştır ki bunun dışında varlık gösteremeyeceğine de inandırılmış. Kabuğunu kıranlar çok az, o bile zaman içinde olağanüstü bir mücadele gerektirmiş.
Fakat gözden kaçırılan ya da görmezden gelinen işin bu minvalde olmadığı, aslında kadınlarında erkekler kadar cinselliğin hayatın ve mücadelenin içinde olduğudur.
İlk insanlardan bu yana dünyadaki tüm canlılar çiftleşerek üremiş çünkü böyle buyurulmuştur. Kendini yaratıcı konumuna sokan ortalama zekânın da altında olan kişilerin toplumlara yön verme cesaretine nasıl eriştikleri ise bir başka muamma. Buna müsaade edilmesi ise akla ziyan.
Sanırım bu konuda erkek zihniyetinin bu denli baskın olma çabası kendi bencilliklerinden dolayı oluyor.
Beyler; kadınlar cinsel yaşamda erkeğin partneridir. Kadın hem anadır, hem bacıdır hem de karısıdır kocanın aynı zamanda. Ayıp olarak üstünü örttüğünüz, namus üzerinden üstüne basa basa sorumluluk yüklediğiniz kadına, en az kendinize duyduğunuz kadar saygı duymak zorundasınız. Buradan bakınca; biliyor musunuz değil kadına, kendinize saygınızda güveninizde yok… Bilmem bunun farkında mısınız? İstisnalar hariç….