Kafa kâğıdım pembe

Abone Ol

Bir kadın tipi vardır sık karşılaşırız, özellikle iş hayatında. Dilinin perdesi yoktur, kendince karşısındakinin cinsiyetini düşünmeden sadece insan olarak değerlendirerek konuşur. Ufaktan dayılık sezilse de çoğunlukla abla diye nitelendirilirler, çünkü hayatı yemiş yutmuş halleri öne çıkmaktadır.

 

Bir marketteyim geçen akşam, tam da böylesi ablalardan birinin girdiğini, kasada duran hanımı, kapandı diye, yüksek sesle tenkit ettiğinde fark ettim. "Aa niye kapandın bakayım, koca bulmak için di mi?" sorusuyla kulak kesildim. Dönüp baktığımda muhatap olduğu hanımla değil, tabiri caizse tribünle ilgilendiği ve "Vay be ne dobra" kadın dedirtmek istediği anlaşılıyordu. Benim gibi başkaları da dönüp baktı doğal olarak. Bu defa daha da yüksek bir sesle, "Vallahi koca bulmak için kapanıyor bunlar." diyerek bir de kahkaha patlattı. Kasiyer hanımın, “Ben evliyim bir de çocuğum var Allah bağışlarsa." yanıtıyla, madara olunca, durumu boğuntuya getirmek için, "E peki niye kapandın?" diye sordu. Kasiyerin yanıtı, "İçimden öyle geldi"  oldu. Bir cumhuriyet kadını olarak, asıl bizlerin ona ve değerlerine sahip çıkmamız gerektiğini düşündüğümden, bir kadının kapanmayı seçmesi benim için de  dramatik bir karar ama böyle bilirkişi edalarıyla yapılan söylemler, haklıyken haksız duruma düşmekten başka bir sonuca varmıyor. Kişilere, bize ters düşen tercihleri sebebiyle yanlış yaptın'ı anlatmak için bir takım küçümseyici ithamlarda bulunmak bence çok yanlış. Ne demek koca bulmak,  sen de bir kadınsın ve bunu başka bir kadına yakıştırmak, kadınlık onuruna ihanet değil de nedir?

 

Onun tercihini yorumlayacak kadar samimiysen bunu sadece ona ifade etmelisin ki bu da ancak o izin verirse olmalı. Herkese duyurmaya gayret etmek, amacı saptırıyor ve sadece ablanın, mekânda bulunduğu zaman zarfında majör karakteri oynamak istemesi akılda kalıyor. Market eşrafınca bilindik biri olduğu anlaşılan abla, sağa sola laf atarak gezisine devam ederken, bir yandan da her ürün için yine yüksek sesle fikir beyan etmekten geri kalmıyordu. Bir ara tadına bakmak istediğim bir ürün için bana da sataştı. "Bilmiyor musun onu, aaa evde de yapılır ya hani." Ya sabır. "Biliyorum tabi ki de, buradakini merak ettim" diyerek satır aralarına, "Bana bulaşma, tarzını sevmedim, ben başkasına benzemem valla kodum mu oturturum." mesajını sakladığım cevabımı verdim. Kısa bir süre sonra aynı ablanın, bu defa markete giren genç bir delikanlıya, tarzına pik yaptıracak bir iticilikle "Bak gördün mü böyle yakalanırsın işte, nerdesin len sen (afedersiniz) şeRRefsiz" diye "R" lerin üstüne basa basa seslenince, dava konusu olabilir telaşıyla tutulan zabıtlara, oradaki herkes imza attı:)

 

Hanım ilgilenildikçe coşmaktaydı, ben ve benim gibi bir kaç kişi ilgilenmekten vazgeçtik ki, bir sonraki adımında neler yapabileceğini hayal bile etmek istemiyorduk. ŞeRRefsizlikle itham edilen, delikanlının yanından geçip kasaya yönelirken, arkadaşının ona, "Kim len bu?" diye sorduğunu, onun da "On numara manyak ya, salla." dediğini duydum, vallahi sanki benim için söylenmiş kadar utandım. Ben, gençler ve o hanım, hesap ödeme sırasında bir araya geldik. Eyvah dedim içimden, zira başka bir şey yumurtlasın istemiyordum. Sonrasında, işiteceklerimden ister istemez bir kadın olarak pay çıkarır, hiç yoktan akşam akşam psikolojimi bozabilirdim. İşin tuhafı az evvel çirkin bir sıfatla tanımladıkları ablayla öyle sıkı fıkıydılar ki çocuklar, bu riyakarlığa koca bir alkış eşliğinde şapka çıkarasım geldi. Ponponlu şapkam ne işe yarardı şimdi. Bu gruptan hemen sıyrılmak isterken, kah üst üste, kah yan yana istiflenerek sokağa kadar taşan mal dizilerinden bir kaçını, çarparak düşürdüm. Kasiyerle göz göze geldik, "Sorun değil hanımefendi" dedi diye yoluma devam edecek oldum, ama abla, durur mu? "Kaç, kaç çabuk kaç" şeklinde gevrek bir söylemle bana, ikinci kere sataşmasın mı? Kan beynime sıçradı, "Ne kaçması yahu? Sorun değil dedi diye çıkıyorum, ayıp oluyor ama" diyerek verdiğim tepkimi nasıl bir ifadeyle süslediysem artık, kasiyer hanım, gözlerini yumarak ve elinin birini de sallayarak,"Kusuruna bakmayın onun, sallayın gitsin" işareti yaptığını gördüm.

 

İkinci kez sallanacak biri olarak değerlendirilmesine yol açtığı için, bir kadın olarak yine incindim. Kendimi sorguladım o akşam hep, bende genellikle “önce insan” yaklaşımını esas alır, muhabbetlerime kafadan pembe kimlik vererek başlamam hiç. Ama ne kadar başarılı oluyorum bilemedim, şüpheye düştüm. Belki o abla da benim gibi hissediyordur, herkes onu, -içindeki dışında biri-  diye yorumluyor zannediyordur dedim. Ama etmiyorlar yahu. Salla gitsin dedi bacak kadar velet, koca ablaya. Uff çok yaralayıcı. Karar aldım bundan böyle, önden pembe kimliğimi göstererek gireceğim muhabbetlere, neme lazım, arada kaçarsa ağzımdan bir kaç argo kelime, ya da böyle dobralığın ölçüsünü kaçırırsam filan, ben unutsam da karşımdakine hatırlatsın, ben ettim sen etme desin. Samimiyet hissederek, kurulan diyaloglar demek ki böyle çirkin tepkilere de sebep olabiliyor. O zaman kendi adıma, ben böyleyim bana ne diyerek kolayına kaçmamalı, kontrollü olmalıyım dedim ve her akşam çizgili bir deftere 100 kere "kafa kağıdım pembe" diye yazmakta buldum çözümü. Kaç akşamdır yaz yaz gözüm döndü be, başlarım şarap çanağına ha, yazmıyom ulen bayanım işte aaa.... İç ses: Bak yine kabalaştın, ödevine zam yaptım bu akşam 1.000 kere yazacaksın tirbiyesiz." Dış ses: Ben de seni sallamıyorum ulen. İç ses, son söz: Gördüğün gibi sallamazsan sallamıyorlar ama.. :) Kısılmış dış ses: Haaa evet, ay pardon hııı ivit...