‘’Anlamıyorum, o benim annem, insan çocuğuna nasıl söyler bu sözleri…
Hazmedemiyorum, eşiyim ben O’nun, bana nasıl söyler bunu…
O benim en yakın arkadaşım, bu sözleri ondan duymak çok ağır geldi… ‘’
Hayal kırıklığının kelimelere dökülmüş halleri bu cümleler… bir çoğumuz hayatımızın bir döneminde benzer duygulara kapılmışızdır. Hiç beklemediğimiz insanlardan, hiç ummadığımız anlarda ağır sözler duymuşuzdur. Üzerine günlerce, gecelerce düşünmüşüzdür…. belki, kırılmış küsmüşüzdür belki kimseye de söylememişizdir… içimize atıp, üstünü örtmüşüzdür… belki de hiç olmadık yerlerde patlamışızdır…
Kalbin bir kırılma noktası olduğunu düşünüyorum… kalbe değen sözlerin belirlediği bir nokta… insanı harekete geçiren, kararlar aldıran, sessizliğe sürükleyen bir nokta… İlişkileri başlatan bitiren, ‘’benden bu kadar!’’ dedirten… olmadığını olmayacağını farkettiren, bazen umut veren, bazen tüm hayalleri alt üst eden… bazen yaralayan, bazen çiçekler açtıran… kalbe değen sözler...
Çoğunlukla, hiç düşünmeden söylediğimiz sözlerle üzüyoruz, kırıyoruz, yoruyoruz, ilişkilerimizi tüketiyoruz… bazen karşmızdaki insan duyduğu sözleri, kalbine değen sözleri sessizlikle karşıladığında, kendimizde tekrar tekrar söyleme cüretini buluyoruz… daha çok kırıyor, daha çok yoruyoruz ve bir noktadan sonra karşılıklı olarak çekilmez, bir ilişkinin içerisine sürükleniyoruz.
Nazan Bekiroğlu ‘’ Kelime Defteri’’ isimli kitabında “Kelime: Kelime acıtır. Hacmi, ağırlığı, dokusu vardır. Tene değer ve keser. Öldürebilir de.” diyor. Öyle haklı, öyle doğru ki. Kelimelerin yapıcı ve yıkıcı gücünü hafife aldığımızda kaçırıyoruz bir çok şeyi, halbuki söz, sihirdir.
Bazen çocuklarımıza olumsuz sözler söylerek, kıyaslamalar yaparak veya tehditlerle motive etmeye çalışıyoruz. Halbuki tüm bunlar çocuğumuzla olan ilişkimize örülen duvarlardır. Bazen sadece altta kalmamak adına, ağzımızdan çıkanı duymadan konuşuyoruz, iş arkadaşımızı, eşimizi, çocuğumuzu hiç düşünmeden incitiyoruz, kırıyoruz … sonra da istiyoruz ki kaldığımız yerden aynı şekilde devam edelim… aynı samimiyetle…mümkün mü?
Kırgınlıkları, kızgınlıkları, pişmanlıkları, doğru kelimelerle ifade etttiğimizde, eşimizi, arkadaşımızı veya çocuğumuzu davranışlarımızdaki samimiyetimize inandırdığımızda –ki bu aynı davranışı tekrar etmediğimizde- mümkün olabilir.
Karşımızdaki insana karşı düşünceli davrandığımızda önemli bir iletişim engelini ortadan kaldırabiliriz. Herkes kendi hayatında kaldırabildiği kadar yoğun ve yorgun, hep kendimizi çok yoğun, yorgun olarak düşünüp, hep karşıdan beklediğimizde maalesef düşünceli davranmış olmuyoruz, öncelikle buradan başlanılmalı… bunun yanısıra açık sözlü olup, kendimizi doğru ifade ettiğimizde ama en önemlisi dinleyebildiğimizde, anlamaya çalıştığımızda, niyetimiz samimi olduğunda toparlayabilir, toparlanabiliriz…
Karşımızdaki insanın samimiyetine inancımızı yitirdiğimizde de, tüm o sözlerin yerini sessizlik alıyor ve kalp rotasını belirliyor…
Kalbinize değen sözler sizi umuda götürsün… kalbe değen sözlerimiz bizi umuda götürsün.
Sevgilerimle;
Sultan UNCU
sltnuncu@outlook.com