Zor günlerden geçiyoruz, çok karanlık günlerden…
İnsanın, eskilerin deyimiyle “aklına mukayyet” olmakta zorlandığı kötü günlerin içindeyiz…
Kendimizi iyi hissediyor, çocuklarımızın yüzüne bakarken tenimiz bir utanç dalgasıyla ürpermiyorsa, inanın son derece kötüye alamet bu…
Ruh sağlığımızın bozuk olduğunun göstergesi, içimizde insandan yana hasletleri yitirdiğimizin resmi olarak görmemiz gerekiyor…
Önceden, böyle durumları, “İnsan olmanın bedelinin ağır olduğu günlerden geçiyoruz” cümlesiyle anlatıyordum, inanın, bugünkü durumu anlatmak için sözcük bulamıyorum içimde, herkesin iki katı söz varlığına sahip olduğumu düşünüyorum oysa…
Hangi acıyı, hangi kelimeye sığdıracağımı, gözyaşlarımı, en derinimdeki sızıyı hangi sözcüğe emanet edeceğimi şaşırıyorum…
Uyku haram son zamanlarda, aylardır, gecenin dördüne zembereklenmiş bir saat var içimde…
O zemberek, her gün, tam o saatte vicdan nöbetine kaldırıyor beni, kendimle kavgam sabahlara kadar sürüyor…
Kahrolası aczime küfürler ediyorum o anlarda, bir şeyler yapamıyor olmanın hüznüyle içim yanıyor…
Bu coğrafyanın, böyle bir zaman diliminde yaşadığıma lanet ediyorum daha sonra…
Sabahın en kör saatinde fotoğraflar geçiyor gözlerimin önünden…
Hiçbir şekilde tarafı olmadığı savaşlarda yitip giden bebekler, katliamlarda öldürülen gencecik yürekler…
Hapislere doldurulan gazeteciler, günlerce yerlerde bekleyen ölü bedenler…
Ve ille de yeri göğü inleten ağıtları anaların…
AKIL TUTULMASI YAŞIYORDUK, BİR DE VİCDAN TUTULMASI EKLENDİ BUNA
Hangi acının ateşinde yanacağımı şaşırmışken, bir de, nasıl bir varlık olduğuna karar veremediğim bir güruhun hezeyanları daha da yakıyor canımı…
Kendine “insanım” diyen kalabalık bir zevat, çocuk ölümlerine mazeret üretiyor…
Akıl tutulması yaşıyorduk zaten de, bir de vicdan tutulması eklendi buna…
Hayretle izledik, yaşı gereği pürneşe olması gereken genç bir kadın, televizyon programına bağlandı telefonla, titreyen sesle, “Çocuklar öldürülüyor burada, ne olur sessiz kalmayın” dedi…
Çığlık bile değildi sesi, acıdan oyuk oyuk olmuş yüreğinde çığlık atacak kadar bile mecal kalmamıştı çünkü…
Kötülükler toplumu harekete geçti hemen, genç kadının vicdani sesini, akla zarar bir şekilde, terör örgütü propagandası hanesine yazmaya kalktı…
Estirilen histeriyle yalnızca onun değil hepimizin merhamet duygusu ezildi kara vicdanlarının altında…
Sanatçı müsveddesine salya, sümük özür diletildi ardından, yayının yapıldığı kanal kudretli efendilere biat yeminleri etti…
Bir tanesi ayakta durabilse, birinin vicdanındaki insan yanı bir parça dik olabilse, kim bilir, bir şeyler değişmeye başlayacaktı belki de ülkede…
Belki de gemi iyice azıya almış azgınlar, bir parça da olsa geri adım atacaktı.
Olmadı, çıkar ilişkilerinin de içinde bulunduğu vandallık egemen oldu her şeye…
KAYMAKÇI HEDEF GÖSTERİLİYOR
Aynı cadı kazanı Zonguldak’ta da kaynatılıyor…
Devlete “Ölümleri durdurun” diyen Zonguldak Demokrasi Platformu, tıpkı bildiri yayımlayan akademisyenler gibi linç edilmeye çalışılıyor…
Aralarında ne yazık ki CHP’lileirn de bulunduğu bir grup, yerel basının kalemşorlarıyla birlikte, dönem sözcüsü Erdoğan Kaymakçı’yı açıkça hedef gösteriyor…
AKP’lilerin yapamadığını başarıp, kente pek çok hizmeti olmuş muhalif bir sesi susturacaklar akıllarınca…
Bu kraldan çok kralcılık yapan figürleri tarih gereken yere koyacak elbette…
Ancak sözü tarihe bırakmadan şöyle seslenmek isterim onlara:
Sizin linç etmeye kalktığınız adam, alayınızdan çok daha yurtsever bir kere...
Hanginiz yaparsınız? Sahip olduğu bilgi birikimi ve geliştirdiği ilişkilerle, bir şirkete danışmanlık yapıp gül gibi geçinmek varken, memleket sorunlarıyla boğuşmak gibi büyük bir sorumluluk üstleniyor en başta…
Bir taneniz ne konuşulduğunu merak bile etmese de, kentin içinde bulunduğu sorunların çözümü için kent kurultayları düzenleyip çözüm yolları arıyor…
Lügatinizde yeri olmadığı için nasıl bir şey olduğunu bin ömür sürseniz de anlayamayacağınız şekilde, kendisi için hiçbir şey istemeden, kömür havzasının ayağa dikilmesi için fikirler üretiyor…
Ülkenin taşrada sürdürülen en uzun soluklu bilimsel çalışmalarından biri olan kömür kongresini sürdürerek, kentin sahip olduğu üretim kültürünü, bilimsel bilgiye dönüştürmek istiyor…
Yetinmiyor, bu ülkeyi bir karanlıktan başka bir karanlığa sürükleyen AKP zihniyetine karşı mücadele ediyor…
Bir önceki eylemde okuduğu bildiride hendek siyasetine açıkça karşı çıktığı, PKK’ye net bir dille silah bırakma çağrısı yaptığı halde Kaymakçı’yı, hain ilan ediyorsunuz öyle mi?
Hadi oradan…
Yağma yok, vicdan var…