Kendimizi anlamak

Abone Ol

30 Ağustos Zafer Bayramı üzerine konuşurken acabalarla karışık bir heyecan içerisindeydim.  Açıkçası içimde kopan fırtınaların sebebini de gayet iyi biliyor olmam, o gün yaşadıklarımı tescilliyordu. Çocukluğumuzda hepimiz büyüklerimizden duymuşuzdur. “Hey gidi eski bayramlar hey” ile başlayan cümleleri. Ya ben gerçekten yaşlandım ya da gerçekten annelerimizin dedelerimizin o beğenmediği bayramlara bile şimdi bizler hasret kaldık. Bayram sabahını iple çeker bazen heyecandan uyuyamazdık. Okullarımızda bayramla alakalı bir faaliyete katılmışsak heyecanımız bir kat daha artardı. Arkadaşlar arasında hummalı bir yarış yaşanırdı. Mangaların başı kim olacak, bayrak ya da flamayı kim taşıyacak diye…

 

Gazetemizden,  Valilik binasında yapılan tüm törenleri rahatlıkla seyretme özelliğine sahip olmamız, hiçbir ayrıntıyı da kaçırmamamıza neden oluyor. Maalesef toplam bir avuç katılımcısı olmayan buruk bir bayram hiç hoş değildi. Nerede bu direnenler, nerede bu duranlar, neredeydiler tencereciler, tavacılar, neredeydi din simsarları, ya siz neredeydiniz adaletli ve adil olan insanlar, sarhoşlar, çapulcular, Atatürkçüler, milliyetçiler, vatanperver halk neredeydi? .  Tarihin yazdığı en gerçek, en şerefli kahraman şehitlerimiz, bastığımız kara parçasını bize vatan yapmak için kanlarıyla yoğurmuşlar, canlarıyla ödenmişler bedelini. Şimdi bastığımız coğrafya parçasını bize vatan olarak emanet etmişler. Çünkü vatan dediğimiz bu toprak, diyeti ağır ödenmiş bir topraktır ve de bize emanettir.  Aynı günün gecesinde Bolu’daydım. Fener alayı yapılır da katılırım umudu vardı. Ama orda da bir hüsran yaşadım. Kaldığım otel odası tam şehrin tabiri caiz ise göbeğinde olmasına rağmen hiçbir hareket yoktu, ya da ben görmedim. Hayatımıza büyük bir hızla girip artık bizden biri olan Faceebok paylaşım platformunu açtım. Face’yi anlatmama zaten gerek yok. Arkadaş listemi kontrol ettim bakalım kim ne yapmış? O her gün çeşitli parmak hareketleri koyanlar, timsahların gözyaşlarıyla ağlayıp tekbir getirenlere v.s baktım kimseden çıt yok. Ne oldunuz,  nasıl bir vicdandır bu? Savaş gazilerimiz bile göremiyoruz, onların bir değer olduğunu unuttuk gitti. Kararan vicdanınıza bir ampul takaydınız da bari biraz aydınlanırdı, örümcek zekâlarınız. Bize ne oldu nasıl bu durumlara düştük, gözümüze sürme yerine ne zamandır tavukkarası çekmeye başladık?

 

Yıllar önce izlediğim ve beni çok etkileyen bir filim geldi aklıma.  Filmde geçmişini unutmamak adına yılın belirli günüde tüm aile bir araya gelip ayin düzenliyorlar. Zamane gençliği bunun çok sıkıcı ve gereksiz olduğunun düşünüyor, filimin gelişen bölümlerinde o eski yıllara dönülüp sözde özgürlüklerini nasıl kazandıkları anlatılıyor. Allah’ın bu toplumu şiddetle cezalandırdığı, hatta diğer kavimlere, toplumlara helal olan şeyleri, bu topluma haram kılarak cezalandırdığını bizler iyi bildiğimiz halde, asıl konusunu sinsice işledikleri sahte kahramanlıklarla, kendilerini masum gösterip, o kadar güzel ve çarpıcı karelerle işleniyor ki, kendi gençlerini bir yana bırakın, izleyen herkesi etkiliyor. Sanırım bu toplumun kimler olduğunu hemen anladınız. Ben de “120” adlı filmde, 120 kahraman çocuğu seyrederek, kendimce “Alın işte size tarih, alın işte size henüz çocukluğuna doymamış baharları yaşayamamış taze fidanlar”; bir yanı gitme diyen, biryanı da hadi hemen gidin koşun diyen analar. Kurtuluş mücadelesi o öyle büyük bir inanç ve ruhtu ki, çelik ve barut inancın, imanın, azmin karşısında yenik düşmüştür. O öyle bir ruhtur ki sevgili okuyucularım ben esir yaşamaktansa özgür ölmeyi yeğlerim “diyen insanların ruhuydu. Davaları büyüktü. Vatan davasıydı çünkü Lütfen herkes izlesin tekrar, tekrar izlesin.

 

Her neslin kendisinden sonraki nesle sorumluluklarını yüklemesi gereken bir dönemde,  bunu ne derece yapabiliyoruz. Japonlar Hiroşima’yı öğretmeden yeni nesillerinin kendilerini anlayamayacaklarını söyleyip, çocuklarını götürüp, sıfırdan nasıl dünya ekonomisine sahip olduklarını öğretiyorlar. Ya biz? Çanakkale ye gitmeden nasıl anlayabiliriz kendimizi? Tarihimizi unutmak, kendimizi unutmak demek değil midir? 

 

Bu vatan topraklarını bize kutsal kılan tüm şehitlerimizi ve başta Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle anarken tarihte belli başlı cephelerde kaybettiğimiz şehitlerimizin tek tek sayamasak da,

Malazgirt şehitleri,

Çanakkale  şehitleri,

Sakarya şehitleri,

Kıbrıs şehitleri,

Güneydoğu şehitleri,

Kurtuluş Savaşı Şehitleri

Kore Şehitleri

Mustafa Kemal Atatürk,

Mekanları cennet olsun, hepsine selam olsun, ruhları şad olsun.