Uzunca bir aradan sonra yeniden merhaba!
Pandemi şartlarından dolayı bir süredir ara vermiş olduğum yazılarımla yeniden karşınızdayım.
Önce sağlık diyoruz. Fakat sağlığımızı kaybettirecek şeyleri yapmaktan da geri durmuyoruz. Maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarını hiçe sayan saygısız insanlar yüzünden masum insanların hayatı kararıyor. İşte en üzücü nokta da burası ne yazık ki...
Pandemi sürecinde ne insanları yitirdik, ne ocaklar söndü. İnsanlar en sevdiklerinin cenazesine bile katılamadı. Halen de bu büyük afetin acı faturalarını yaşamaya devam ediyoruz.
Bakın bu süreçte neler oldu?
Çin'de ortaya çıktıktan sonra hızla yayılan ve bütün dünyayı kasıp kavuran korona virüsü beni de buldu. Herkesin yakalanmamak için köşe bucak kaçtığı virüsten, ben kaçamadım.
O gün, baş ağrısı, ateş, halsizlik, boğaz ağrısı, üşümem vardı. Belirtiler çok rahatsız etmese de galiba beni yakaladı dedim.
O gün işyerinde mesaiye kalmadım. Erken eve geldim.
Akşam yemeği hazırlamıştı eşim. Pek yiyemedim.
Eşim 112'yi aradı, belirtileri söyledi. Ancak 112 yeterli görmedi ve gelmedi.
Bir gün sonra devlet hastanesine gittim test için.
Ancak yurtdışına çıkacaklar da test için sıraya girmişti. Sıra epey uzamıştı. 2 saat sıra bekledim kayıt için. Kayıt yaptırdım; 'tamam test olacağım' derken, 'test tüpü bitti' diyerek herkesi eve gönderdiler.
Bir gün sonra erken gittim hastaneye. Test oldum. Ancak bir iki gün geçti ama sonuç yoktu. O günlerde hastane test tüpleri söylenene göre kaybolmuş. Her ne hikmetse! Ben de acaba benimkide mi kayboldu diye tekrar hastaneye gittim. Şükür ki benimki kaybolmamış.
5 gün sonra test sonucu çıktı ve pozitifti...
Test sonucu çıkana kadar, işe gitmedim, mümkün olduğu kadar dışarı çıkmadım; çünkü vebale girmek istemedim.
Daha sonra Filyasyon ekibi aradı, 'geleceğiz' dedi; ancak gelmedi. Arada bir sağlık ocağı hatırımızı sordu. İlk bir iki gün sonra ateş ve baş ağrısı gitti, sadece boğaz ağrısı vardı. Anlayacağınız ilk günler çok zordu. Ama sonradan düzeldim. Tabi herkese zor olmuyor kimisini hastanelik ediyor, komaya sokuyor. O yüzden çok dikkat etmek gerekiyor.
Ailem de benimle karantinada kaldı. Onlara da test yapılmasını istedim ancak yapmadılar.
Bu süreçte durumumu Malatya'daki 75 yaşlarında olan ve kalp sorunu olan anneme söyleyemedim. Aradığı her gün iyi olduğumu ve işte çalıştığımı söyledim. Çünkü annem koronaya yakalandığımı öğrenirse çok üzülecekti. Sıkıntısı daha da artacaktı. Ben zaten yaşıyordum virüs belasını. Sorunu bir de annem üzülerek yaşamasın dedim. Ahir ömründe bir kere daha üzülmesini istemedim.
Çok şükür karantinamız bitti. Sağlık durumumuz iyi. Hayat devam ediyor...
İşte bu sözlerle dile getirdi arkadaşım Cahit, koronayla mücadelesini...
Kendisi Ankara'da yaşıyor. Bir dönem Zonguldak'ta da gazetecilik mesleğini yapmıştı. Duyunca şok oldum, hemen aradım. Meğerse kalp hastası olan annesi duymasın diye herkesten saklamış. Nasıl olduğunu, nasıl belirti gösterdiğini ve bu hastalığı nasıl yendiğini sordum. Anlattıkları çok etkileyiciydi. Üstelik bunlar süreci normal atlatan kişinin başından geçenler... Bir de durumu kritik olanları, varın siz düşünün!
Etkilenelim ve bu tehlikenin her an farkında olalım diye arkadaşımın başından geçenleri sizinle paylaştım.
Hala konuyu hafife alanlar var.
Bunların abartı olduğunu söyleyip bilgiçlik taslıyorlar.
Umarım faydalı olur.