Kente göçün yoğunlaştığı yıllardı. Ağız özellikleri, gelinen yöreleri belli ediyordu. Kara kuru bir çocuktan geldi soru:

   "Şark hizmeti yaptınız mı siz öğretmenim?"

   "Yaptım."

    "Şark'ın neresine gittiniz?"

     "Gitmedim."

     "Gitmeden..."

     "Şark buraya geldi ya!"

     " Öyle olur mu?"

     "Olur! Ben sizin gibi köylü değilim. Şehirliyim!"

     Çocuk, yüzüme baktı, baktı, başladı ağlamaya. Bütün sınıf bize bakıyordu. Kendime iş çıkarmıştım. Şakama çok üzüldüm. Çocuğun yanına gittim. Şaka yaptığımı, benim de köylü olduğumu anlattım. Ne diller döktüysem de onu susturamadım.

     En sonunda aklıma bir çözüm geldi. Cebimden kimlik kartımı çıkardım:

    " Bak, oku! Gör, ben de köylüyüm."

    Birlikte okuduk: İli Zonguldak, ilçesi Devrek, köyü Kabaca...

      İki köylü, birbirimize baktık, gülümsedik, rahatladık. O zaman korona belası yoktu. Gönlünü almak için ona yakın davrandım. O yıl sınıftakilere dostluğumuzla hava attık. Laf aramızda hepimiz köylüydük, şehirli olmaya gelmiştik.

    Gelmiştik de şehirli olabilmiş miydik?

     Sanmıyorum. Çünkü şehir köy olmuştu. Biz hiç şehirde yaşayamadık ki!