Kalitesi, haberciliği, hızı, dili, mizanpajı tartışılabilir olsa da, kabul etmek gerekiyor ki sıra dışı bir gazete Halkın Sesi. Tabusu, dokunulmaz kişisi, yasaklanmış sözü yok en başta… Dahası sayfaları, söyleyecek sözü olan herkese açık… Bu yönüyle yerel basında çok az örneği görülebilecek bir “tartışma platformu” özelliği taşıyor. Her fikirden insan kalem oynatıyor sayfaları arasında… Sevgili Ahmet Külsoy, “Deli’nin yeri” köşesini açarak gazetenin en önemli eksiklerinden birini tamamladı. Ülkücüsünden İslamcısına sağın, sosyal demokratından sosyalistine solun, delisinden velisine insanlık hallerinin her rengi tamamlanmış oldu böylece… Yeter mi? Hayır! Daha güçlü yazar kadrosu, daha nitelikli bir gazete için gidilecek çok yol var daha… Bana sorarsanız hiç bitmeyecek bir yürüyüş bu…
Malum Adnan Küçükvar da yazılarıyla Halkın Sesi’nde artık… Bilmiyordum, yazsısından öğrendim, İl İnsan Hakları Kurulu üyesiymiş meğer. Oradaki deneyimlerini anlatan yazısını okurken, “Biraz daha bu işlerle uğraşırsan bizden hızlı sosyalist olacaksın” diye takıldım kendisine. İnsan hakları alanında Faşist Franco’nun İspanya’sı ile Türkiye’yi mukayese edip, yüzümüzü kızartan tabloyu, verileriyle birlikte koyuyordu çünkü ortaya… “Kozlu’da çekek rezaleti” başlıklı yazısıysa Bay Ali Bektaş’ın “kentin değişen yüzü” olarak sunduğu sahil bandında, aslında değişen bir şeyin olmadığını, körlerin sağırları ağırladığı mahfillerde yapılan al takke ver külah muhabbetinin değişen görüntülerin arasında değişmeyen bir gerçek olarak sürdüğünü, içeriden bir dille anlatıyordu. İyi bir yazıydı bence…
Tehlikeli sularda yüzüyor
Ama “Çapulcular ve emperyalizm” başlıklı dehşetengiz yazısı için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Baştan sona yanlış ve gerçeği ters yüz etmek için maksatlı olarak yazılmış bu yazının giriş cümlesi sorunlu en başta. Neymiş efendim, Türkiye’nin IMF’ye olan borcu bitmişmiş… İlkokul çocukları bile biliyor, ülkenin dış borç stoku tarihin en yüksek düzeyine ulaştı son on yılda. Hazine Müsteşarlığının verilerine göre, 2013 yılı itibariyle borcumuz tam tamına 367,3 milyar dolarken, IMF’ye olan borcun bitmiş olmasının ne anlamı var? Hiç! Sözü sol düşmanlığına bağlayabilmek için AKP yalancılarının ipine sarılıyor Küçükvar… Gezi eylemleri sırasında camide içki içildiği, başörtülü kadınlara sataşıldığı, Ali İsmail’in arkadaşlarınca öldürüldüğü yalanı gibi tıpkı…
Adnan Küçükvar sol düşmanlığı yapayım derken hükümetin spekülatif yatırımlarını savunmak gibi son derece tehlikeli sularda yüzüyor. İşine geldi mi öyle, gelmedi mi böyle konuşan, yeri geldi mi devleti yerden yere vurup, soldan gelen eleştiriler karşısında en hızlı devletçi kesilen bir aklın hangi izanına, nasıl sesleneyim bilmiyorum... Ama insanlığın “sınırsız kalkınmacılık” anlayışını çoktan tartışmaya açtığını, ekolojik dengeyi gözetmeyen yatırımların sürdürülebilir olmadığı için yoğun tepkiler aldığını anımsatmak isterim kendine… Baş döndürücü bir hıza ulaşan endüstriyel gelişimin çevresel değerleri hızla tahrip etmesi ve yenilenebilir kaynakları tüketmesi insanlığın en büyük belası duruyor önünde.
Ethem Sarısülük, nasıl öldürüldü?
Kanal İstanbul projesine de, 3. Boğaz Köprüsüne de, 3. havaalanına da, Zonguldak’a kurulması düşünülen santrallere de bu bakışla itiraz ediliyor… Bu itirazı yaşam felsefesi, dünyaya bakışının başat penceresi haline getirmiş sosyal, siyasal hareketler hızla yayılıyor. Hükümetler üzerinde baskı unsuru olan bu yapılar, oluşturdukları farkındalıkla pek çok uluslararası sözleşmenin imzalanmasını sağladığı gibi doğa-insan dengesi üzerine kurulu bambaşka bir yaşam kültürü de çıkarıyor ortaya… Tüm bunları görmezden gelip, itirazları “faiz lobiciliği” ile suçlamak kraldan çok kralcılık yapmak oluyor. Bu da Adnan Küçükvar’a olmasa da bizim gazeteye hiç yakışmıyor…
Militan gazeteci olarak yazdıklarına diyeceğim daha çok söz var ama yazı uzayacak epeyce. Bir de İnsan Hakları Kurulu Üyesi Adnan Küçükvar’a seslenmek isterim. Ethem Sarısülük Ankara’nın göbeğinde, polis kurşunu ile nasıl öldürüldü biliyor musun? Sokak ortasında tekmelenerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz hakkında ne düşünüyorsun? Ya Eskişehir Valisi’nin cinayet sonrasında söylediği yalanlar ve tehdit ettiği gazeteci hakkında diyeceğin bir şey var mı? Ayrımsız tüm insan hakkı savunucularının, biber gazının böylesi kullanımının insan hakkı ihlali olduğunu söylemesini hangi lobinin faaliyeti olarak görüyorsun? Beşir Ayvazoğlu, Dücane Cündioğlu gibi İslamcı entelektüeller tarafından bile eleştirilen Başbakan’ın üstenci, kibirli, “ben bilirim”ci dilinin eylemleri artırdığı iddiasıyla ilgili bir fikrin var mı? Soru daha çok da yerim bitti ne yazık ki… Ne de olsa aynı gazetede yazıyoruz. Bir de arkadaş tavsiyesi ile bitirmek isterim yazımı… Sol düşmanlığı yapmak için nükleer santralleri savunurken, insan haklarıyla ilgili bir kurumda görev yaptığını bir yerlerde söyleme sakın, katıla katıla gülerler sonra… İnsan hakları ve nükleer enerji yan yana hiç gelmeyecek iki kavram çünkü… Faiz lobileriyle, emperyalizmle solun asla bir araya gelemeyeceği gibi tıpkı…