Partisi, örgütü, vakfı, derneği, makamı önemli değil. Şatafatlı, gösterişli, abartılı süslemelerle örülü konutları, ofisleri, Arap bedevileri için üretilmiş boyalı teneke taşıtları ret etmek zorundayız. Japonlar gibi sade, az eşyalı bir hayata geçiş yapmamız kadim geleneklerimize de uygun düşer.
“Minimalizm” düşünce akımı, günümüzde artan tüketim çılgınlığı ve karmaşık yaşam tarzlarına tepki olarak ortaya çıkan bir felsefedir. Gereksiz tüketimden kaçınmayı, sadelik ve basitlikten yana olmayı ve önemli olanla odaklanmayı vurgular. Minimalist yaşam biçimi, maddi zenginlikle değil, insani değerlerle tatmin olmaya odaklanır.
Bilge insanlar fazla eşyadan kurtulma, gereksiz alışveriş yapmama, basit ve minimalist bir ev düzenleme, enerjiye odaklanma gibi davranışlarla minimalizmi hayatlarına dahil ederler.
Moda olmuş(?) mekanlarda oturmak, dünyanın görgüsüzlük abidesi şehirlerine gitmek hayat kalitenizi artırmaz. İstakoz yiyerek itibar kazanılmaz. Sadece o kişinin enayi, akılsız, halktan kopuk olduğunu gösterir.
40 yıldır valilik, kaymakamlık, müftülük, daire başkanlığı, okul müdürlüğü odalarına hasbelkader girip çıktım. 2,5 yıldır özel sektöre ait bir lisede çalışıyorum. Burada makam odası diye bir şey yok. Sadece bir masa ve sandalye yeterli oluyor.
Devletin bütçesi halktan alınan vergilerden oluşuyor. Ekmek alırken bile düşünen insanların elektrik, su, gaz, gıda, ulaşım, iletişim, giyim, eğitim, barınma gereksinimlerinden alınan aşırı vergilerin yüzde 1’lik azınlığın keyfi için kullanılması kabul edilemez.
Almanya, Finlandiya, Rusya, Çin, Japonya gibi ülkelerin kurumları, okulları, adliyeleri, ibadet yerleri, belediyeleri nasıl ise bizde de aynısı olmalıdır.
Rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu, eski cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, eski başbakan Bülent Ecevit, işinsanı rahmetli İzzet Baysal gibi insanlar rol modelimiz olmalıdır.
İşe ilk önce Diyanet'in kontrolündeki yapılardan, odalardan, taşıtlardan başlamak lazımdır...
Niteliksiz yabancılar üniversitelere alınmamalı
2008-2013 yılları arasında KKTC’de çalıştım. Lefkoşa, Girne, Lefke, Magosa gibi şehirlerde (ilçelerde) bulunan, akademik yönü yeterli olmayan butik tarzı üniversitelerde göze batacak düzeyde siyahi öğrenci var idi. Sadece Lefkoşa’daki bir üniversitenin kütüphanesi iyi idi. Diğer ilçelerde kapsamlı kütüphanelere bile rastlayamadım.
Bolu, Zonguldak ve Ankara’da bulunan kamu ya da özel üniversitelerde de kabul edilebilir limitlerin çok üzerinde, yetersiz temel eğitimden geçmiş, bilimden uzak, siyahi, laylaylom tipleri üniversitelerde gördüm/görüyorum.
Soyulduğu için fakir kalmış, demokrasiden uzak, eğitim örgüsü olmayan kabilelerden getirilen yığınların Anadolu’nun küçük il ve ilçelerine dağıtılmasının; emperyalizmin, haydut devlet ABD’nin planı olduğunu düşünüyorum. Küresel çetenin parçası olmuş düşünce(!) akımlarının bu plana direnme seçeneği şu anda yoktur.
Türk toplumunun demografik yapısı son 300 yılda planlı biçimde bozulmaya başlandı. Emsalsiz insan İzzet Baysal tarafından yapılıp devlete bağışlanan üniversitenin makalesiz, patentsiz, kitapsız, projesiz, dün dışı cemaatlere mensup, nepotik tiplere bırakılması kabul edilemez.