''Bayram gelmiş neyime..'' diye başlayan veye devam eden şarkı ve türkülerimizi hatırladım birden. Bu şarkı ve türküleri kimler söyler? Tabii ki bayram yapacak moral ve motivasyonu olmayanlar!
Bildiğiniz gibi, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü'dür ve tüm dünyada bu gün madenciler bayramı olarak kutlanır. Şimdi sorun bakalım; madenciler şehri Zonguldak'ta kaç kişi bu bayramın farkındadır? Farkında olan çok az sayıda kişi kutlama yapmakta mıdır?
Bu sorulara olumlu cevaplar verebileceğinizi sanmıyorum. Çünkü ocakları bir bir kapanan, işini kaybeden, ekmeğinin peşine düşüp göç etmek zorunda kalan ve geleceğe umutla bakamayan madenciden; özünde sevinç ve eğlence barındıran bir bayram yapması beklenemez.
Bunun sebeplerini daha ayrıntılı olarak bir önceki yazım Suç Ve Ceza'da anlatmıştım. O yüzden burada tekrarlamayacağım. Ama bu vesile ile, madenciliğin insanlık tarihi ve Zonguldak için önemini ve madenciler bayramının tarihçesini kısaca hatırlatmak istiyorum.
Madencilik tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Öyle ki, madenciliğin başlangıcı tarih öncesi zamanlara kadar uzanmakta olup, 450.000 yıl öncesine ait bulgular arasında çakmaktaşından yapılmış kazma, çekiç ve kama gibi aletlere rastlanmıştır. Taş Devri insanları madenciydi. Taş çekiçler ve geyik boynuzundan kazmalar kullanarak silah yapmaya elverişli taşların bulunduğu yataklara ulaşmak için yol açarlardı. Tunç ve Demir Devri diye adlandırılan daha sonraki devirlerde ilkel insan bakır, kalay ve demirin ocaklardan çıkarılmasını ve işlenmesini öğrenmiştir.
Görüyorsunuz, madencilik o kadar eski ve o kadar önemli ki; tarih devirleri bile madenciliğin gelişmesine göre isimlendirilmiştir: Kabataş, Yontma Taş, Cilalı Taş, Bakır, Tunç ve Demir Devri gibi..
Ülkemizde de toprakaltı servetlerinden yararlanılmaya çok eski çağlarda başlandığı ve Anadolu'da Etiler'in ve Sümerler'in bu kaynakları kullandığı bilinmektedir.
Madencilik tarımla birlikte medeniyetin gelişmesine neden olan iki temel unsurdan biridir. Tarım bize yiyecek ve giyecek gibi hayati nimetler sağlarken madencilik de insanlığa yine çok önemli yapısal maddeleri sağlamaktadır.
Madenciliğin medeniyetin gelişmesinde ve yurt kalkınmasında önemini bize en iyi anlatan en yakın ve somut örnek Zonguldak Taşkömürü Havzası'dır. Cumhuriyetimiz'in kurulduğu yılları düşünün! Anadolu'da taş üzerinde taş yok.. Halk fakir ve perişan.. Ülkede sanayi diye bir şey hemen hemen yok gibi.. Böyle bir ortamda genç Türkiye Cumhuriyeti yönetimi elindeki kıt olanakları bu havzaya yatırıyor.. Okutabildiği ve kalifiye elemanlarını buraya gönderiyor.. Madenciye öyle değer veriyor ki, zamanın kömür işletmeleri müessese müdürleri protokolde validen önce geliyor.. Hatta doğrudan başbakanla dahi istişare edebiliyor..
Ülke kalkınması için temel şart olan, ağır sanayinin vazgeçilmez hammaddesi taşkömürü böylece üretilmeye başlanıyor. Bu sayede de o zamana göre çok önemli olan demir - çelik üretimine geçebilmek için Karabük'te Karabük Demir Çelik Fabrikaları, ve elektrik üretimi için de Çatalağzı Elektrik Santralı kuruluyor. Kısacası, taş kömürü, ayrıca zamanın en önemli ulaştırma aracı olan demir yolları ile birlikte ülkenin tüm ağır sanayisini besliyor.
Zonguldak kömür havzası tüm ülkeye sadece kömür, demir ve elektrik değil; beyin transferi yoluyla teknoloji ve kültür de yayıyor. Çünkü burada yetişen uzman elemanlar ülkedeki diğer sanayi yatırım tesislerini kurmak için de görevlendiriliyor.
Bu kadar da değil; ayrıca, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan işçi sendikaları ilk defa ciddi olarak burada kuruluyor, sendikal mücadeleler burada veriliyor. Türkiye, gerçek anlamda sendikacılığı buradan öğreniyor. Havza sendikacılığın da başkenti oluyor..
Özetle; Havza demokrasinin gelişmesine de önemli katkılarda bulunuyor.
Madencilik tarih boyunca dünyada ve Türkiye'de medeniyetin gelişmesinde çok önemli bir yer almasına rağmen; maalesef madenciler hiç bir zaman hak ettikleri takdiri görememişlerdir. Çünkü yaptıkları işler genellikle yerin altında kaldığı için başkaları tarafından görülemediğinden; ya da yeraltından çıkarttıkları ürün hammadde olduğu için başka materyala dönüştüğünden, eserleri bir mimarın veya bir ressamın eserleri gibi kalıcı ve göz önünde olmamıştır. Şu bir gerçek ki insanlar maalesef sadece gördükleri şeyi takdir edebildiklerinden madencileri asla layıkı ile değerlendirememektedirler. Bu nedenle ''madencinin halinden ancak madenci anlar'' sözü çok doğrudur.
O halde madencilerin diğer meslek sahiplerine göre daha çok mesleki dayanışma içinde olmaları gerekmektedir. İşte bu nedenle, bu zor mesleği daha iyi icra edebilmek ve motive olabilmek için, kendi aralarındaki sevgi ve saygıya dayalı birlikteliği korumak ve pekiştirmek amacıyla bu bayramları kutlamaktadırlar. Tabii bunun içinde doğaya karşı verdikleri amansız savaşların zaferlerini kutlamak da vardır.
Yukarıda söz verdiğim için madenciler bayramının tarihçesinden de birkaç cümle ile,çok kısa olarak bahsedeyim.
4 Aralık tarihi, Roma İmparatorluğu zamanında, babasının gazabından kaçarak madencilerin çalışmakta olduğu bir mağaraya sığınan ve madenciler tarafından azize kabul edilen Santa Barbara isimli bir kıza adanmış bir gündür. Santa Barbara'nın İzmit'te yaşamış olmasının ve efsanenin geçtiği mekanın Anadolu olmasının bizim için ayrı bir önemi de vardır.
Efsane budur, ve bu nedenle 4 Aralık günü madenciler için kutsal ve önemli bir gün olarak kabul edilmiştir, ve her yıl tüm dünyada madenciler tarafından bayram coşkusu ve sevinciyle kutlanmaktadır.
Bu vesile ile, işte ben de, Zonguldaklılar için buruk da olsa, ileriki yıllarda coşkuyla kutlayabilmeleri dileğiyle, tüm madenci kardeşlerimin ve hepsini madenci kabul ettiğim tüm Zonguldaklıların madenciler bayramını kutluyorum!.