Madencilik; acıyı, sevinci, ölümü, suyu, ekmeği paylaşmak, güven, dostluk, dayanışma demektir. O nedenle yapılan veya yapılması önceden planlanan direnişlerde sır verilmedi, verilmez.
15–20–25 yıl, canın cana, can canına emanettir.
Emekli olunduktan sonra da dostluklar bitmez genelde ölüme kadar devam eder.
Madencilikte, o gün ocağa kim ne getirirse getirsin ortak yenir. Yani “kavurma getiren kavurmasını, zeytin–soğan getiren zeytin-soğanını yiyecek diye bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Kurulan sofraya “Komün” usulü herkes getirdiği yiyeceğini koyar.
Genelde aynı şişeden-mataradan tüm herkes birer yudum da olsa su içebilir. “Onun ağzında mikrop vardır” diye tiksinme olmaz. Tiksinip içmeyenleri ama sonradan susuzluğa dayanamayıp lıkır lıkır içenleri de çok gördüm.
Madenci, emekli olduktan sonra sadece yıllarca beraber çalıştığı arkadaşlarını, ocağı özlemez, ocaktaki fareleri bile özler çünkü yalnızlık anlarını çoğu zaman bir fareyle paylaştığı çok olmuştur. Belki yadırganacak ama madende fare insan dostluğu, dışarıda insan, kedi köpek dostluğu gibidir. Fareler yeraltında bir parça ekmek yedikleri yeri devamlı kontrol ederler.
Madenci: Gazeteci, yazar, ressam, karikatürist, şair, müzisyen, bestekar, tiyatro yazarı ve oyuncusu, sinema yapımcısıdır, yani sanatçıdır. Örneğin; Zonguldak’ta sadece yayın hayatında son on beş yılda yayınlanan 60 kitabın 50’sini maden işçileri ve mühendisleri yazmıştır. Bunlar yerel tarih araştırmalarının yanı sıra edebiyat, sanat-kültür ağırlıklıdır
Zonguldak’ta, Belediye Başkanı, Muhtar, Belediye Meclis Üyesi ve İl Genel Meclis üyesi madenciler vardır
Parti il başkanı, parti il yöneticisi, Zonguldak’ta bulunan yüzlerce dernek içinde dernek başkanı ve dernek yöneticisidir…
Tarlada çiftçidir. Gücü yettiğince maddi olanakları elverdiğince ziraat, tarım ve hayvancılıkla uğraşır.
Doğa aşığıdır. Ormanını korur yeşile ve ışığa önem verir çünkü yeraltı karanlıktır.
Sabırlıdır; Acele etmesi gereken ve tehlikeli yere arkadaşını sokmaz özellikle tavan boşluğu olan yerlerin dolgusunu, nakliyat yolunun bir göçükte kapanmaması için canını tehlikeye atarak oraya domuzdamı örerek tahkimat yapar. Bunu çok acele yapmak zorundadır. Tavan boşlukları bazen 10 metreyi bulur. Yukarıdan gelecek olan ceviz kadar bir taş parçası kafadaki bareti deler geçer, daha büyükleri ağaç veya demir bağları devirir. Maden işçisi böylesi yerlerde acele ama çok dikkatli ve sabırla çalışır. O işi yaparken yakın bir yerde motor çalışsa sesini duymaz çünkü yapacağı işe kilitlenmiştir.
Çok değişik siyasi görüşten veya inançtan olmaları dostluklarını kesinlikle engellemez.
Gezi Eylemleri, Mart yerel seçimleri sonrası ve Soma, Ermenek işçi soykırımı sonrası kendini “Sosyalist Sol” olarak tanımlayanlar dahil her şeyi işçi sınıfından–emekçilerden bekleyen herkesin sorusu aynı “hükümete karşı; işçi sınıfı-halk neden toplumsal başkaldırı yapmıyor? Neden isyan etmiyor? Vb. vb.” Bunu söyleyenler işçi sınıfının elinde sihirli değnek olduğunu sanıyor. Be Solaklar! Be şom ağızlılar! İşçi sınıfı siyasal ve ekonomik demokratik örgütü ile birlikte ne zaman ne yapacağını kendisi bilir. Bunun için kimseden icazet almaz… İşçi sınıfının pasifliğini sorgulayanlar önce kendilerini sorgulasınlar. Kendilerini sorgulaması gerekenler arasında, KESK i “partiler üstü” gösteren hareketler en başta gelmeli.
İşçi-emekçi sınıfını kendi tarihinde hiçbir şey yapmamış gibi hep pasifize göstermek işçi sınıfı hareketine saldırı değil de nedir? 12 Eylül zindanlarında işkence gören, can veren, örgütü hem içeriden hem dışarıdan saldırıya uğrayan birçok kez önderleri tarafından ihanete uğrayan işçi sınıfı daha ne yapacak? İşçi-emekçiler hiç mi güzel şeyler yapmadılar? İnsanın içini karartacak hikayeler anlatacağınıza ve ahkam keseceğinize işçi-emekçi sınıfın tarihine bir baksanıza? Hiçbir şey bilmiyorsanız susun. Sizin yüreğiniz kararmış olabilir, yorulmuş olabilirsiniz, ama hiç olmazsa susun ve şom ağızlık yapıp moral bozarak düşmana yardımcı olmayın…