MAĞDURUN SESİ: “BİRLEŞİK HAZİRAN HAREKETİ” ZONGULDAK’TA HALK İLE BULUŞTU…

Abone Ol

Demokratik hak ve özgürlülerin askıya alındığı, hak arayan halkın üzerine panzerler, tomalar, coplar ve gazlarla gidilip dağıtıldığı ve sonradanda “ haksızlığa uğrayanlar-çalışanlar da hakkını aramasını bilmeli” diyen bir başbakan ve daha öncesi Zonguldak ta taşeron işçisi olarak çalışan 30 maden işçisi kardeşimizin parçalanarak can verdiği iş cinayeti için Enerji bakanının “ güzel öldüler” dediği bir ülkede yaşıyoruz.

İş cinayetlerinde can verenlerin ailelerinin ocak ağızlarında feryadı figan etmelerinden ve o işyerinin etrafına yığılmalarından daha doğal ne olabilir? Sadece AKP değil şimdiye kadar iktidar olmuş partiler neden iş cinayetlerinin olduğu yere hemen asker ve polis yığıp oraları insanlardan tecrit ediyorlar, korkuları neden ve kimden?  Ölülerimizden korkuyorlar. Yığınların ayaklanmasından korkuyorlar.

CHP nin muhalefetliğini saymaz isek AKP; Uluslar arası sermaye ve Avrupa Birliği (AB) destekli tek başına muhalefetsiz bir iktidar. Tek başına muhalefetsiz bir yönetime siyaset biliminde “Faşizm” denir.

Kendini Ortadoğu’nun ve kuzey Afrika’nın kurtarıcısı sanan ve ülkeyi adım adım savaşa sürükleyen bir iktidar.

Çöpten yiyecek toplayan, ayağında kara lastiği bile bulunmayan komşularından kaçıp daha varlıklı semtlere taşınan hatta kendilerine bol korumalı özel konut siteleri kuran sonradan görme “ulema”nın hakim olduğu bir iktidar.

Yıllar öncesinin “ Mücahit” kimlikli yandaşlarının hepsinin de devlet ihaleleriyle  “müteahhit”  olmasının yollarını açan bir iktidar.

Ellerinde bulundurdukları belediyelere sadece çiçek satan, parke satan vb. araç gereçler satıp köşeleri dönen yandaşların bol olduğu bir iktidar.

Tekstil, maden, inşaat, metalürji gibi emek yoğun iş kollarında iliklerine kadar sömürülen yüz binlerce insanımız sadece kendisi değil çoluk çocuğu zeval görmesin diye işsiz kalmaktan korktuğu için ses edemiyor.

Tanıdık birilerine görünmekten çekindiği için hava karardıktan sonra gidip, çöpe atılan çürük-bozuk sebze ve meyveleri toplayan anaları, hadi Ankara’daki iktidar yöneticileri görmüyor bilmiyor, AKP nin yerel yöneticileri de mi bilmiyor?

Köylümüz ürettiğini satamıyor. Zonguldak köylerinde süt fabrikaları sütün litresini 35–40 kuruşa alıyor ama onunda parasını vermiyor. Zonguldak köylerinde emekliler, dul ve yetimlerin SGK aylıkları olmasa köylümüzün hali çok daha perişan olacak.

Yüksek öğrenim kurumlarında okuyan on binlerce öğrenci gencimiz yoksulluktan çoğu zaman kuru ekmeği şeker şerbeti yaptığı bir tasa doğrayıp karnını doyuruyor.

Bu sorunlar bizim hepimizin yoksul halkın sorunları.  Bu ve benzeri sorunlardan Türkiye nüfusunun yarısından çok daha fazlasının mağdur olduğunu ama çaresizlikten sessiz kaldığını biliyoruz.

Bu sorunları bilip de; “ Oh oluyor, AKP ye oy verirlerse işte böyle olur, katlanmasını da bilecekler”,diyenlerin sayısının da fazla olduğunu ama buna rağmen o sözleri söyleyenlerinde zaman zaman bazı olaylar karşısında örneğin iş cinayetlerinde, gezi olaylarında duygusallaşıp gözlerinin yaşardığını da biliyoruz…

 Bu sözleri söyleyenlerin toplumsal direnişlerin başıboş hareketler olmadığını bilmesi gerek. Haksızlığa başkaldırı o haksızlığı ortadan kaldıracak bir örgüt öncülüğünde olur, yoksa  “nerede hareket orada bereket” mantığı ile hareket eder her önünüze gelen sokak eylemlerinin kuyruğuna takılırsanız bundan kimin nemalanacağını bilemezsiniz.

Kitle eylemleri örgütsüzlük- başıboşluk değildir.

İşte “Birleşik Haziran Hareketi” tüm yukarıdaki sorunları da başa koyarak bu sorunların giderilmesi için sadece bir “Toplumsal muhalefet hareketi” olarak değil “Toplumsal Dönüşüm” hareketi olarak yola çıktı ve 22 Kasım Cumartesi günü 200 den fazla sistem mağduru Zonguldak Belediye Nikah salonunda buluştu. 

Birleşik haziran hareketi Bir ay önce bir kar taneciği kadar küçüktü, şimdi ise bir kartopu kadar büyüdü.

Yol çok dikenli, tuzaklarla dolu ama “Dönüşüm Hareketi” içindeki deneyimli olanlar ile daha çok yeni olan sistemin mağdurları diğer mağdurlarla buluşmak üzere kol kola girip küçük kar topağını  “çığ” a dönüştürmek üzere yola çıktılar. Bir gün kapınızı çalıp bir bardak suyunuzu içip misafiriniz olabilirler