Eminim merak edersiniz neler oldu sizden sonra buralarda… Her şeyi tam detayıyla anlatacak yaşa sahip değilim maalesef; ama okuduğum kitaplar, izlediğim filmler ve ortalama ilk altı yılı saymazsak 24 yıldan bahsedebilirim size. Adım Melek. Aslında iki ismim var. Bir diğeri de Ceren. Genellikle Ceren ismini kullanıyordum ve daha seviyordum. Taa ki öğretmen olana kadar. Öğrencilerimin “Melek Öğretmenim” deyişlerini o kadar sevdim ki, Melek ismim şimdilerde daha kıymetli benim için. Evet, öğretmenim. Edebiyat öğretmeniyim. Zonguldak’ta doğup büyüdüm. Hâlâ da orada yaşamaktayım. Üstelik Mehmet Çelikel Lisesi’nden mezunum. Siz de bilirsiniz ki çok güzel bir lisedir. “Orada okumak bir ayrıcalık” der tüm Zonguldaklı. Ben de hayalini kurduğum liseden mezun olduğum için mutluyum. Lakin çok sevilen ya da başarılı bir öğrenci değildim. Ama bu benim için bir eksiklik olmadı. Yaşadığım her şeyi öğretmenliğime fayda olarak çevirmeyi başardım çünkü. Şimdilerde iyi ki öyle bir öğrenci olmuşum diyorum. Yine olsa yine aynı olurdum. Yaşadıkları, insana ne çok şey katıyor değil mi? Çok yıl görmesi gerekmiyor insanın büyümesi için. Mesela siz, kısacık ömrünüzde koskocaman bir şair olmuşsunuz. Yaşadıklarınız olmasa olabilir miydiniz? Hayat size bakmayı değil görmeyi öğretmiş, bakmakla görmek arasındaki farkı anlamalı insan sizin gibi… Ne yazık ki günümüzde bu detayı anlamayan kişi sayısı çoğunlukta.
Öğretmenliğimin en temel amacı bu sayıyı mümkün olduğunca aza indirmek diyebilirim. İnsan bu detayı fark ettiğinde şiiri de, hayatı da anlamlandırır bence. Ancak şu sıralar çok yorgun insanlar, düşünmeye bile halleri yok artık. İlerleyen teknoloji herkese yaradı, bir bizi yıprattı. Hayatımıza hız girdi sizden sonra. Yetişemiyoruz hiçbir şeye. Herkes telaşlı, kaygılı, saygısız, bıkkın… Niye böyle oldu diye sorarsanız, bu sorunun cevabı bende yok, ya da var da anlatmaya halim yok. Gördünüz mü ben de onlardanım. Ama gayret ediyorum inanın, fark yaratmak için. En azından şiirlerinizi, yaşamınızı, mektuplarınızı okuyup, anlamlandırabiliyorum. Fotoğraf çekimlerim bile oldu size dair. Herkes çok şey yapıyor sizin için. Filminiz bile oldu. Şiirin ruhunu yansıtan sizin gibi çok naif bir film oldu üstelik… Gerçi haberiniz vardır. Anlayacağınız çoğu insan artık sizi ve şiirlerinizi biliyor. Yazdıklarınız kitap oldu. Ve inanılmaz okunuyor. Biraz geç oldu, bu durum için üzgünüm; ama güzel oldu. Bu şehri gözümde daha anlamlı kıldığınız için size çok teşekkür ederim.
Onca şeyden bahsettim aziz şehrinizden pek bahsedemedim… “Sen aziz şehrim” diye ne de güzel seslenmişsiniz… Zonguldak… Aziz şehrimiz… Karasını sevdiğimiz… Sizden sonra neler oldu o aziz şehre diye merak ederseniz eğer, yazmak isterim size… Bana göre pek değişiklik olmasa da, size göre muhtemelen çok değişiklik oldu. Mesela kömür kokuyor hala. Buna rağmen kendince biraz daha gelişti. Seneye doğal gaz gelecekmiş, yani artık kömür kokmayacak şehrimiz. Günümüzde madene inmek zorunlu değil; fakat ekmek kaygısı o kadar fazla ki bu yüzden madene inmek isteyenlerin sayısı çok. Yeşilliği azaldı binası çoğaldı bu şehrin. Evler evlere bakar olsa da komşuluk ilişkileri zayıfladı. Kimsenin kimseye güveni yok eskisi gibi. Daha kabalaştı aşklarımız, çabuk tükenir oldu. İletişim kolaylaştı hem de inanamayacağınız şekilde kolaylaştı; ancak kimsenin kimseyi özlediği yok. Artık çoğu şey elimizin altında; lakin değer bilen yok. Üzülmeyin ne olur, bunları üzülmeniz için yazmıyorum size. Sadece paylaşmak ve biraz dertleşmek istedim. Elbet güzel olan şeyler de var, onları da bir dahaki mektuba anlatsam olur mu? Biraz beklersem güzel şeyler olur belki, umudum hâlâ var. En önemlisini bilmelisiniz ki sizden bu yana değişmeyen iki şey hala Zonguldak’ta. Onları söyleyerek mektubuma son vermek isterim. Biri sizi hep bekleyen “Ahmet Hamdi Akşamları”, diğeri ise sizi asla unutmayacak olan “Sait Faik İnsanları”… Daima şiire yakın olmanız dileğiyle… Mercan sahildeki gemilerde buluşmak üzere…