MÜLTECİ GÖÇÜ TERSİNE OLSAYDI

Abone Ol

Biliyorsunuz güncel konulardan biri de mülteci akınları. Müslümandan kaçan Müslümanlar ''gavur'' dedikleri Hristiyanlara sığınıyor; hem de kendilerinin ve ailelerinin ölümünü bile göze alarak! Burada bir gariplik yok mu sizce? Düşünülmesi gereken bir konu gerçekten. O zaman biz de biraz düşünelim.

   Bu konu üzerinde çok şey söylendi ve çok şey yazıldı. Hatta ben bile ''Medeniyete Ölümüne Yolculuk'' başlıklı bir yazımla konuyu irdelemiştim. O yüzden aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum. Biraz da Batı ile empati yapıp şeytanın avukatlığını yapsak diyorum.

  Avrupa ülkeleri, özellikle Macaristan, Avusturya, Almanya, İsveç ve Fransa epeydir kendilerini zorlayan göç dalgalarına direndiler. Fakat Ege sahillerine vuran Aylan bebeğin cesedinin dünya kamuoyu üzerindeki etkisinin yarattığı tsunamiye dayanamayarak tutum ve davranışlarını biraz yumuşattılar. Ama bu geçici bir yumuşamadır. Zira arkası daha güçlü gelecek olan bu göç dalgalarının devamına dayanamazlar.

  Şimdi, insanlık, merhamet ve yardım sözcüklerini bir tarafa bırakarak eğri oturup doğru konuşalım. Onlara kızacağımıza kendimizi onların yerine koyalım ve madalyonun tersini çevirip meseleye bir de oradan bakalım. Adaletli olmak bunu gerektirir. Hem kızacaksak önce Müslümanlığı kimseye bırakmayan, helaya bile on tane Cadillac ile giden süper zengin Suudi Arabistan ve Katar krallarına, şeyhlerine ve meliklerine kızalım; neden bir tane bile Suriyeli mülteci almıyorlar? Mekke'nin ve Medine'nin rantını da yiyenler Müslümanlara nasıl yardım etmezler? Hristiyanlara kızmadan önce bunu da sorgulayalım.

  Adamlar yıllarca çalışarak zenginleşmişler ve bir medeniyet kurmuşlar. Ama doğudan gelen büyük bir çoğunluğu niteliksiz olan insanlar; bu ülkelerdeki kültürü, ekonomik durumu ve hatta asayişi aşağı çekip bozuyorlar. Üstelik çok çocuk yaparak sürekli çoğalıyorlar. Bu şekilde devam ederlerse bunların ileride nüfus çoğunluğunu ele geçirme korkusu da Avrupalıları düşündürüyor. O halde bu kadar insanı niye alsınlar?

  Ne demek istediğimi somut örneklerle anlatayım.

  10 sene önce Paris'e gitmiştim. İnanır mısınız Paris'te Fransız aradım! Her taraf Afrika'dan, ve özellikle Tunus, Cezayir, Libya ve Fas gibi kuzey Afrika ülkelerinden gelen insanlarla dolmuş. Gece insanlar metro istasyonlarına girmeye korkuyorlardı. Hatta rehberlerimiz bize ''sakın üzerinize para alarak sokağa çıkmayın'' diye sıkı sıkı tembih etmişlerdi. Tabii ki Türkler de vardı. Ama Türkler kendi mahallelerini kurmuşlar ve bu mahallelerde tıpkı Türkiye'deki gibi yaşıyorlardı. Hatta beni bir kahveye getirdiklerinde bir de baktım ki herkes taş okey oynuyor ve sigara dumanından göz gözü görmüyor. Yani bizimkiler de kendilerini gettolarına hapsetmişler ve Avrupa'ya uyum sağlayamamışlar. 

   Benzer manzaraları Londra'da ve Almanya'nın bir çok şehrinde gördüm. Londra'yı da yine Afrikalılar, Hintliler, Pakistanlılar gibi milletler sardığı için orada da çok az İngilize rastladım. Almanya'da ise bazen kendimi Türkiye'de sandım! Türkler genellikle Almanlarla pek karışmıyor; iş yerleri haricinde vakitlerini ya evlerinde ya da çok sayıda inşa ettikleri cami ve kahvehanelerde geçiriyorlardı. 

   Yani diyeceğim o ki Avrupa'ya giden, özellikle Müslümanlar Avrupalılaşmıyor; tam tersine Avrupayı kendilerine uydurmaya çalışıyorlardı. Benzetmem yerinde ise, silahla fethedemedikleri Avrupa'yı göç yoluyla fethetmeye çalışıyorlardı diyebiliriz.

   Şimdi bazıları da şöyle diyebilir: Yahu, Avrupa nüfusu yaşlandığı için Avrupalılar bunları çalıştırıyor; üstelik ucuza! O zaman bunların suçu ne? Tamam, buna katılıyorum ama Avrupalı işine yarayanı çalıştırıyor. İşine yaramayanı neden alsın?

   Madem şeytanın avukatlığına başladık; o zaman bir de şöyle bir soru soralım: Eğer Müslümanlar Avrupa'ya değil de; Hristiyanlar Müslüman ülkelerine göç etmek zorunda kalsaydı; Müslümanların tepkisi ne olabilirdi? ''Gavur'' diye aşağıladıkları ve katli vacip dedikleri bu insanları bağırlarına basarlar mıydı acaba? Yanlış anlamayın; empati yapıyorum tabii ki! Ama bırakın Arap ülkelerini; Türkiye gibi laik bir ülkede bile,  Hristiyanlar bir kilise yapmaya kalkışsa acaba halkımız nasıl bir tepki gösterir? ''Hay hay. Buyurun yapın!'' mı der; yoksa Türkler'in Avrupa'da binlerce cami yaptığını düşünmeden karşı mı çıkar? Bu sorulara da tarafsız ve mantıklı cevap verin lütfen! Eğer karşı çıkmaz derseniz, ben yanılıyorum demektir. O zaman da bana özür dilemek düşer.

   Peki, bu iltica sorunu nasıl çözülecek? Tabii ki bu ilticanın sebeplerini ortadan kaldırarak. Yani ülkelerine barış ve demokrasi getirerek. Hiç öyle dış güçler edebiyatı yapılmasın! Dış güçler Müslümanları zorla mı savaştırıyor? Onların aklı yok mu, savaşmasınlar! Sebeplerini ve bu savaşlardan sebeplenenleri kendi içlerinde arasınlar. Hatta bulsunlar ve icabına baksınlar. İşte o zaman sorun çözülür ve ilticaya gerek kalmaz. 

   Eğer Avrupa ülkeleri de kirli çıkarlarını bir tarafa bırakıp, bu konuda Müslümanlara yardımcı olurlarsa; o zaman bu mülteci sorunundan da kurtulmuş olurlar. Aksi takdirde şikayet etmekte hakları yoktur.

   SON SÖZ: Müslümanları Hristiyanlara muhtaç edip onların kucağına itenleri tarih ileride lanetleyecek. Ama biz bu işi tarihe bırakmayıp şimdiden lanetleyelim!

 

ŞERAFETTİN ÜSTÜNKOL