Dün sabah yaptığımız haber toplantımızın konuğu Bülent Ecevit Üniversitesi(BEÜ) Sosyoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Şebnem Sankır ve Araştırma Görevlileri Atilla Barutçu ile Figen Uzar Özdemir’di…
Haber toplantımızı gözlemledikten sonra kısa bir mülakat yaptık…
Üniversitenin şehre etkileri konulu proje kapsamında, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve yerel basınla görüşeceklerini söyleyen Şebnem Hoca, amaçlarının yıllara yayılan bir araştırma ile Zonguldak’taki toplumsal değişimi ölçmek olduğuna vurgu yaptı…
Zonguldak yerel medyası hakkında kısa bir sohbetin ardından sorulara geçtik…
İlk soru: “Bülent Ecevit Üniversitesi hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Cevabım: “Son derece önemsiyor ancak şehirle yeteri kadar entegre olamadığını düşünüyorum”
Araştırma görevlisi Figen Hanım hemen ekliyor: “Peki neden?”
Babamın görevi nedeniyle çocukluğu ve gençlik yılları taa Akademi zamanından, Karaelmas Üniversitesi’ne kadar kampusta geçmiş biri olarak üniversitenin geçmişini, yapısını, ilişkileri en iyi tanıyan gazetecilerden biriyim…
Yıllardır kabuğunu kıramayan, şehirdeki sorunlara yeteri kadar eğilemeyen, kent insanından kopuk, güçlü ekonomik yapısına rağmen Zonguldak’la ilgili lokal sorunlarda proje üretemeyen Bülent Ecevit Üniversitesi, özerk bir kamu kurumu olmaktan öteye gidemedi…
Son dönemdeki iyi niyetli bir iki çalışma da kağıt üzerinde kalmaktan öteye gidemedi…
Dün bizleri önemseyip haber toplantımıza katılan Sosyoloji Bölümü’nün attığı adım umarım üniversitenin medya aracılığıyla kentle bütünleşmesine ciddi katkılar sağlayacaktır…
Bu kentte yaklaşık 30 bin gencin eğitim gördüğü bir üniversitenin rektörünün ismini kaç kişi biliyor acaba?
Bahçelievler ve İncivez Mahallesi haricinde kent ekonomisine bir artısı olmayan üniversite öğrencileri, kent merkezi ve merkeze yakın kamuya ait atıl binalara yerleştirilip yeni kampuslar oluşturulamaz mı?
Mesela Liman’daki Fen Tetkik binası…
Mesela 69 ambarları bölgesi…
Tıpkı Güzel Sanatlar Fakültesi örneğinde olduğu gibi…
Görüşme sırasında üniversitenin şehir için ne gibi projeler geliştirebileceğini de konuştuk…
İlk aklıma gelip akademisyen kadrosunun kentin, ekonomik, kültürel, sosyolojik, psikolojik, jeolojik sorunlarına yönelik çözüm projeleri üretmesi oldu…
Ya da Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yoksul halkın gettolar halinde yaşadığı yerlerde yapacağı sanatsal çalışmalar…
Hayatlarında hiç konsere gitmemiş insanların ayağına konser götürmek…
Şehir merkezinde yapılacak küçük dokunuşlar…
Mahallelerde yapılacak sağlık taramaları…
Yaz aylarında kahvehanelerde İngilizce kursu açmak mesela…
Tarımsal faaliyetleri destekleyip, yörenin coğrafi ve iklim yapısına uygun tarım ve hayvancılığın öncüsü olacak projelerle halkı yönlendirmek…
Üniversitenin kuruluş nedeni olan madencilik alanında iş kazalarının önüne geçecek ve dünya madenciliğinin de faydalanabileceği iş güvenliği teknikleri geliştirmek çok mu zor BEÜ’lü akademisyenler için…
Bakın muhtemelen önümüzdeki Ekim ayında Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörlük seçimi var…
Rektör Mahmut Özer ile ilgili düşüncelerimi zaman zaman paylaştım…
Karşısındaki en güçlü aday Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof Dr. Suat Hayri Uğurbaş…
Öyle görünüyor ki, rektörlük yarışı bu iki aday arasında geçecek…
Ama bana göre kimin rektör olacağından çok…
“Nasıl bir rektör istiyoruz?” sorusunun cevabını aramalıyız…
Buyurun yazın. Yarın internet sitemiz üzerinden paylaşacağınız yorumları gazete sayfamıza da taşımak istiyorum…
Hakaret etmeden, iftira atmadan…
Gelin kişileri değil modeli konuşalım!