Ülkemizin dünyaca ünlü şairi Nazım Hikmet’in, “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı destan şiiri 5 kitaptan oluşur. Şair, İkinci Meşrutiyetten II.Dünya Savaşı sonrasına kadar çok geniş bir zaman diliminin öyküsünü (1908-1945) bu kitapta destanlaştırır. 17.000 bin mısralık ve 300 kişinin hayat hikayesinin de yer aldığı Memleketimden İnsan Manzaraları destanını şair, 1939-1947 yılları arasında İstanbul-Çankırı-Bursa cezaevlerinde yazar. Bu büyük eser yazılışından ancak 30-35 yıl sonra 1966-67 yıllarında Türkiye’de yayınlanabilir.
Şairin Çankırı cezaevinde yazmağa başladığı bu büyük şiirde yurdumuzda yaşanan çeşitli büyük sosyal, siyasi, askeri olayların yanı sıra, ülkemizin farklı yerlerinden çeşitli suçlardan mahkum olarak gelip Nazım Usta ile hapishane arkadaşlığı yapan insanlar da yer alır. Bunlardan biri de Çaycumalı Raif Özkan’dır. Nazım Hikmet, Bursa cezaevinde aynı dönemde yattıkları Raif Özkan’ı, “Eskici Raif Ağa” diye tanımlamaktadır. Şair,3. Kitapta Eskici Raif Ağa’nın dramatik hikayesini, şöyle anlatmaktadır. (Cem Yayınevi-1987-İstanbul)
(…..)
Eskici Raif Ağanın sesi geliyor arkamdan,
beşinci koğuşun açık kapısından: “-Benim babama zulüm,
ve bana zulüm ettiler.
Yer nizâsı
dükkân nizâsı
emlâk nizâsı...”
Kendi kendine konuşuyor Raif Ağa, sağır, şaşı ve dişsiz.
«- Dükkân aldım emlâki metrûkeden.
Manifaturacı İsmail zulüm etti bize.
Kolağası karısıydı rahmetli ablam.
Ah, dedi bana, çok felâketler gelecek senin başına, dedi bana.»
Raif Ağa sustu.
Radyo başladı.
Halkevinden verdiler hoparlöre.
Cephanelik
karanlık. Halbuki tıklım tıklım insan dolu içi.
Eskici Raif Ağa konuşuyor yine:
«— Zulüm ettiler, zulüm ettiler,
ailemin kardeşleri zulüm ettiler bana. Çekerlermiş esmayı gece gündüz
benim evden yana. Kırda bana bir su içirdiler.
Benim karı ilâç katmış yemeğe:
kalkamaz oldum
gidemez oldum
konuşamaz oldum
çıkamaz oldum çarşıya.
Zulüm ettiler bana, zulüm ettiler, zulüm ettiler.»
Kopan bir ip gibi birdenbire kesildi Raif Ağanın sesi.
Bir adam geçti yoldan.
Cigara içiyor.
Yine Raif Ağanın sesi:
«- Kardeşimin karısı bana bu hakareti yapan.
Herkes onlarla birlik:
karakol kumandanı filân.
Kardeşimin karısı bana bu hakareti yapan.
Bir muska yazdı bana.
Ben bu hale giriftar oldum.
Evimi köyümü karı tayfası taşladılar.
Temelin altında param var,
aldım parayı.
Kardeşimin karısı muska tutuyor bana doğru, gözümle gördüm.
Mustantığa vardım,
almadı ifademi.
Baktım ki deli edecekler beni âdemi,
koydum benim karıyı cinayete.
Kan tuttu beni, kan tuttu beni, kan.
Yer nizâsı, emlâk nizâsı, dükkân nizâsı.
Yer yarıldı, yandı emlâk, yıkıldı dükkân.
Zulüm ettiler, zulüm ettiler bana, zulüm ettiler...»
Eskici Raif Ağa artık temelli sustu, biliyorum:
apansız uyumuştur. Şüphe düştü içime: Raif Ağa bu gece ölecek sanıyorum. (…..)
*****
Orta 1 veya 2. Sınıfta olmalıyız. 1954-55 olmalı. Az biraz önce de olabilir. Çaycuma çarşısı. Pazar kurulan bir Cuma günü. Çarşı kalabalık. Şimdiki Damla Color’un önüne gelen bir yerde. Boyu ve yaşı, ortanın üstünde olan bir adam küçük tezgahının başında gelen-giden insanlara sesleniyor: “Beş guruşa köfte!…Beş guruşa köfte!..Beş guruşa köfte!..” O sırada yanımızdan geçen birisi: “Deli Raif köfteciliğe başlamış.” diyor.
Mahallede konuşulurken duymuştuk: “Deli Raif hapisten çıkmış!.”.. Nazım Hikmet, Raif Ağa’nın dramatik hikayesini anlatırken, “koydum benim karıyı cinayete” diyerek suçunu da belirtiyor. Nazım Hikmet’in “Eskici Raif Ağası” işlediği büyük suçtan ötürü halk arasında “Deli” olarak adlandırılmış o dönemde. Fotoserap İsmail Nalcıol ise, “Bizim evin karşı tarafında otururlardı, eli yüzü düzgün bir adamdı” diye anlatmıştı.
*****
Bir gün Raif Ağa’nın oğlu İsmail Özkan Ağabeye çok yıllar sonra sormuştum, Bursa Cezaevi’ne gidip gitmediğini.. Askere giderken babasının elini öpmeğe, helallik almağa gittiğinde Nazım Hikmeti de görmüş. Şairin çok yakışıklı bir adam olduğunu, sevgiyle başını okşadığını ve yanına oturttuğunu, mahkumların ona büyük saygı gösterdiğini söylemişti..Hala içim yanar, Şah İsmail’le oturup bir güzel konuşamadığımız, türkülerini kayda alıp dinleyemediğimiz için..