Anayasalar, devletleri tanımlayan, toplumsal düzenin yürütülmesine dayanak oluşturan temel belgelerdir. Anayasaların kökten değişimi için toplumsal düzeni sarsan, hatta ortadan kaldıran, devleti işlemez hale getiren olağan dışı, olağan üstü olayların olması gerekir.
Toplumun önemli bir kesiminin, eylemsel olarak Anayasal düzeni hedef alması ve başarıya ulaşması ile anayasal değişimler gerçekleşebilir. 20. yy’da ortaya çıkan devrim cumhuriyetleri böyle otaya çıkmıştır. Bu gelişme yalnızca bir anayasa değişikliği ile sınırlı kalmaz. İçerde ve dışarıda bütün ilişkiler yeniden şekillenir, yeni bir toplumsal düzen kurulmuş olur. Anayasa referandumunun kabul edilmesiyle ortaya çıkacak durum, aslında bir devletin yıkılması, yeni bir devlet düzeninin kurulmasına yol açacaktır.
Yine, çöküşle sonuçlanan savaşlar, büyük afetler, salgın hastalıklar, kıtlıklar sonucu var olan devlet düzeninin, halkın sorunlarına çözüm üretmez duruma gelmesiyle devletler çöker. Yaşanan olumsuzluklar karşısında halkını koruma görevini yerine getiremeyen Anayasal mekanizmalar ve yönetimler halk tarafından terk edilir. Yeni bir düzen ve yeni yönetim arayışları ile yeni bir devletin kuruluşu gündeme gelir.
Toplumsal gelişmeler karşısında işlevini yitiren anayasa maddelerinin değişimi ile köktenci anayasal değişimi birbirinden ayırmak gerekir.
Demokratik devletlerde siyasal oluşumların iddiası ve misyonu, görevi devraldığında, devleti daha iyi işletmek, anayasal düzeni ve yasaları egemen kılmaktır.
Seçimler yoluyla değişen her iktidarın eğilimine göre yeni bir anayasa yapmak, yeni bir devlet kurmak, demokratik devlet olmanın ruhuna aykırıdır. Bu eğilim gelenekselleşirse, devleti yönetmek üzere toplumsal destek alan her iktidar yeni bir anayasa yapma ve destek aldığı çoğunluğa onaylatma hakkına sahip olacaktır. Bu durumda kalıcı bir devletten söz edilemez. Referandumla anayasa değişiminin mantığı gereği ,% 51 çoğunluğun, % 49 azınlığa hükmettiği bir devlet düzeninde demokrasiden de söz edilemez.
AKP iktidarı, 2002 yılından bu güne değin halkın önemli bir kesiminden destek alarak tek başına iktidarını on beş senedir sürdürmektedir. Ülkenin sorunlarının çözümü yolunda tüm yetkilere sahip, devletin tüm kademelerine egemen durumadır. Ülkenin hangi sorunun çözümünde bir engelle karşılaşmış, neyi eksik görmektedir?
Hükümet ve meclis arasında, başbakanlar ve cumhurbaşkanları arasında yaşanan tartışmalar çoğulcu demokrasinin bir gereğidir. Demokratik devlet kurumlarının, makamların/kişilerin tek bir kişi iradesi dışında, düşünceleri ve söz söyleme hakları olmayacaksa, farklı görevlere seçilmenin anlamı var mıdır?
Yargı, adalet dağıtımı için baktığı bir davada hukuksal bir değerlendirme yapamayacaksa niye vardır? Generaller, Yaşamını ülkenin ulusal güvenliğine, askeri göreve adamış, katı bir disiplin içinde yarım yüzyıllık bir süreçte, yükseldiği her basamakta siyaset ve askeri üst düzey makamlar tarafından askeri şuralarda seçilerek göreve gelmektedir. Genel Kurmay heyetinin, başka ülkelere savaş açma, başka ülkelerle barış yapma gibi ağır toplumsal sonuçlar doğurabilecek, tüm ulusu ilgilendiren ulusal güvenlik konularında hiçbir söz hakkı olmayacaksa bunca askeri kurumların ve makamların anlamı nedir?
Kuvvetler ayrılığının olmadığı, anayasal kurumsal devletin aşağılandığı; üniversitelerin, basın yayının tek beyin ve tek kelam durumuna düşürüldüğü; farklı düşünceler dile getiren, iktidar seçeneği siyasal partilerin linç edildiği bir sistemde demokrasiden nasıl söz edilebilir?
Halk, bu anayasaya neden “evet” diyecek? AKP’liler bu anayasaya neden “evet” oyu verecek?
On beş yıllık süreçte tek başına iktidarları döneminde, “askerlere görev verilmesine karşın” PKK terör örgütü ile yeterince terörle mücadele edilemediği için mi?
On beş yıl içinde Suriye’nin iç dengelerini bozarak, Kuzey Suriye PKK/PYD devletinin kurulmasına başka siyasal iktidarlar neden olduğu için mi?
Enflasyon, döviz kuru, ithalat, ihracat, faiz kalemlerinde makro ekonomik dengeleri başka iktidarların ekonomi bakanları, bürokratları bozduğu için mi?
AKP iktidarı öncesi dönemde, kendi kendine yeten ülke olmakla övünç duyduğumuz Tarım ve hayvancılık ürünlerinin, günümüzde dışarıdan ithalatına önceki Cumhuriyet hükümetleri neden olduğu için mi?
Fetullah Gülen kadrolarını askeri okullara, orduya; üniversitelere, Milli Eğitime, yargıya, emniyete, MİT’e.. Mustafa Kemal Atatürk’ün yetiştirdiği kadrolar soktuğu için mi?
Tek liderin ülke için tüm kararları tekelden alan meclis yetkilerine sahip olduğu, tek liderin yürütme erkini elinde tuttuğu.. yargıç olduğu, savaş açma ve barış yapma yetkisine sahip askeri komutan olduğu; ekonomiyi, savunmayı, güvenliği, sağlığı.. eline aldığı yeni bir düzen için mi?
Yoksa biz AKP’liler, CHP’liler, MHP, HDP’liler; sağcılar, solcular, İslamcılar.. İki seçenekli oylamada “Hayır” oyu vererek terörist damgası yememek için mi, “Evet” diyeceğiz?
Bu nasıl bir seçenek? Bize kim izah edecek? Varsa beri gelsin!