1. Türkiye tarihinin en zor döneminden geçiyor. Gerek iç, gerekse dış politikada yapılan akıl almaz hatalar yüzünden, yarınları karartılan ülkede büyük bir güvenlik sorunu yaşanıyor. Azgınlaşan terör eylemleri nedeniyle tüm ulus can güvenliği endişesi içindeyken, ekonomide de işler kötü gidiyor. Döviz kurları tarihin en yüksek düzeylerinde seyrediyor, halkın alım gücü düşüyor, işsizlik oranlarında rekor üzerine rekor kırılıyor. AKP’ye oy vermiş seçmenler bile derin bir gelecek kaygısı duyarken, bir avuç azınlık dışında herkes borç batağı içinde debeleniyor.
2. Giderek devleşen bu sorunların çözümleri için yoğun çaba içinde olması gereken hükümet, ülkenin başka derdi yokmuş gibi başkanlık tartışmaları ile zaman, kaynak ve enerji tüketiyor. Acılı anaların dört bir yandan yükselen çığlıklarını dindirmeye bile gerek duymadan dayattığı anayasa değişikliğiyle, tek adam diktasına yol açacak düzenlemeleri dayatılıyor.
3. Fiili olarak yürütmenin başına geçen Erdoğan, olmayan yetkilerini kullanarak, ülkeyi tek başına yönetiyor… Konuşmalarında kullandığı ötekileştirici dille siyasi tansiyonu yükseltmekle kalmıyor, partili bir cumhurbaşkanının bile yapmayacağı şekilde, herkesle polemiğe giriyor…
4. Ancak anayasa değişikliğiyle sahip olacağı yetkilerin büyük bölümünü, OHAL’i de gerekçe göstererek kullandığı halde, yukarıda sıralamaya çalıştığım sorunların çözümü için hiçbir mesafe alınamıyor.
5. AKP ve muhiplerince başkanlık geldiğinde sorunların daha hızlı çözüleceğine dair yaratılan havanın, hiçbir temeli ve karşılığı bulunmuyor… Erdoğan’ın 3 yıla yaklaşan fiili başkanlığı döneminde tüm göstergelerin dip yapması, bu iddianın en temel kanıtı olarak ortada duruyor…
TEKLİFİN ZAMANLAMASI DA YANLIŞ
6. Yaşayarak öğrendik ki, ülkemizin karşı karşıya kaldığı sorunların çözümü kesinlikle bir zihniyet devriminden geçiyor. Sistem ne olursa olsun, bugünkü anlayış devam ettiği sürece, aynı sorunların, daha da büyüyerek süreceği çok açık görünüyor…
7. Öyle anlaşılıyor ki yapılmak istenen değişikliğin birinci amacı, ikbal arayışıdır… Oldukça kötü bir tablo içinde bulunan ülkemizin bu durumdan nasıl çıkacağı yerine, bir makamla yetkilerinin ne olması gerektiğinin tartışılması, AKP’nin bu ikbal arayışını ortaya koyuyor…
8. İkincisi, mevcut anayasaya göre partisiyle ilişiğini kesmek zorunda kalan Erdoğan, AKP’nin sonunun Özal sonrası ANAP, Demirel sonrası DYP gibi olmasından endişe ediyor. Herkes gibi, o da, başında olmadığı AKP’nin, geleceğinin karanlık olduğunu düşünüyor. AKP için köprüden önceki son çıkış olan partili başkanlık sistemindeki ısrar da buradan geliyor…
9. Üçüncü amaçsa tümüyle ideolojik... Değişikliklerle meclisi baypas edip sınırsız kararname yetkisi kazanan Cumhurbaşkanı, ülkeyi dilediği gibi şekillendirme hakkı da kazanıyor. Cumhuriyetin kurucu değerleri ve seküler yaşam tarzıyla baştan beri kavgası olan AKP, böylece, bu hesaplaşmayı da bitirmek istiyor…
10. Dördüncüsü, AKP’nin,15 yıllık iktidarı döneminde işlediği suçlarla ilgili son derece ciddi iddialar bulunuyor… İktidarın ömrünü on yıllara yayıp, daha da otoriter bir rejim kurmak amacıyla topluma bu değişiklikler dayatılıyor…
SAYGIN HUKUKÇULAR, ÜNİVERSİTELER DEĞİŞİKLİĞE KARŞI
11. Havuz medyası ile Memur-Sen gibi varlığını tümüyle AKP’ye bağlı yandaşlar dışında bütün sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları ve sendikalar getirilmek istenen sisteme karşı çıkıyor. Sami Selçuk, Rıza Türmen, Zafer Üskül, Ergun Özbudun gibi saygın hukukçular getirilmek istenen değişikliklere şiddetle itiraz ediyor. Saygın hukukçuların, ülkenin kuvvetler birliği ve otoriterleşmeye sürüklendiği yönündeki ikazlarını dikkate almak gerekiyor.
12. Esasen bir toplum sözleşmesi olan anayasaların, aynı zamanda büyük bir toplumsal oydaşmanın ürünü olarak da ortaya çıkması gerekiyor. Toplumun geniş kesimlerinden vaz geçtim, üniversitelerin, duayen hukukçuların, baroların bile görüşü alınmadan, yangından mal kaçırır gibi sistemin değiştirilmeye çalışılması, niyetin salih olmadığını en baştan ortaya koyuyor…
13. Siyasi yüzsüzlükte sınır tanımayan AKP elebaşlarının, referandum konusunda da bir dediği diğerini tutmuyor... "Şimdi, referandum olması halinde, elbette kimseye, 'OHAL altında seçime gidildi... OHAL şartlarında referandum yapıldı' gibi bir söz söyleme fırsatı vermeyiz”diyen Başbakan Yıldırım, daha öncede pek çok kez yaptığı gibi bu konuda da söylediklerini unutmuş görünüyor...
14. Başta Ankara ve güneydoğu illeri olmak üzere pek çok yerde, tüm toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklandığı OHAL şartlarında, “Hayır” için propaganda faaliyeti yürütmek, muhalefete mayınlı arazide yürümeyi becermek gibi zorluklar dayatıyor…
15. Havuz medyasının inanılmaz propaganda gücü, devlet olanakları ve büyük bir bütçe ile yürütülecek “Evet” çalışmalarına karşı baştan eşitsiz olarak yola çıkan muhalefetin, bir de, OHAL yasaklarıyla boğuşacak olması, son derece anti demokratik bir seçimin yapacağını anlatıyor…
16. Tüm bu haksızlıklara, aç gözlülüğe, art niyete, cumhuriyetin 90 yıllık kazanımlarını tümden yok etme çabasına, tek adamın diktasına, padişahlık özentilerine gücümün yettiğince karşı çıkmayı görev biliyor, referandumdaki oyumun “Hayır” olacağını, ilan ediyorum. Ülkesini seven, çocuklarının geleceğini düşünen sağduyulu her vatandaşın da böyle düşünerek AKP’nin oyununu bozacağına inanıyorum.