NEVZAT BABA VE İKİ ANEKDOT

Abone Ol
Eski Artvin Milletvekili Nevzat Bıyıklıyı herkes gibi ben de çok severdim. Kelimenin tam anlamıyla ''baba adam'' idi ve biz ona ''baba'' derdik.
   Halkın tabanından yetişmiş gerçek bir siyasetçi olarak da halka olağanüstü bir yakınlık ve gayretle hizmet etmeye çalışmıştır. Ama onun Türk siyasi tarihinde çok önemli bir dönüm noktasına imza atan bir demokrasi kahramanı olduğunu çoğu kimse bilmez. Vefalı bir millet olmadığımız için onun bu kahramanlığı da unutulup gitmiştir maalesef. 
   Ben kendisini ilk defa bir işçi olarak, o zamanki ismiyle, Ereğli Kömürleri İşletmesinde (EKİ) çalışırken tanıdım.  Lise tahsilim esnasında, yani 1960'lı yılların ilk yarısında EKİ Kilimli işçi yurtlarında çalışıyordum ve bize amir olarak gelmişti. Bütün işçilerin taptığı çok sevilen bir yöneticiydi. Hatta ayrılınca arkasından ağlamıştık. Sonraki yıllarda Ankara'da yollarımız kesişti ve çok güzel dostluklarımız oldu. Hatta dostluktan öte baba-oğul gibiydik.
   İzninizle onun anlattığı ve çok seveceğinizi umduğum anekdotlara geçmeden önce, tanımayanlar için kendisini kısaca tanıtmak istiyorum..
   1933 Yılında Hopa'da doğan Nevzat Bıyıklı, 29 Mayıs 2008 tarihinde vefat etmiştir. 
   Fiziken oldukça güçlü kuvvetli idi. Çok yakışıklı bir adamdı.. Buna delikanlı,mert ve otoriter bir karizma da eklendiğinde; tam da Türk milletinin aradığı bir lider profiline sahipti.
   İşçilik ile başladığı çalışma hayatına sendikacılık ile devam ederken; Turgut Özal'ın teklifi ile Anavatan Partisi'nin kurucuları arasına girmiş ve 1983 Yılında yapılan seçimlerde bu partiden Artvin Milletvekili olarak seçilmiştir.
   Milletvekilliği süresince kapısına gelen hiç kimseyi geri çevirmemiş ve herkesin işine koşmuştur. Politik ve bürokratik çevrelerce çekinilir bir milletvekili olarak bilindiği için de (Nitekim çeşitli bahanelerle ve ısrarla telefonlarına çıkmayan bir müsteşarı ve bir genel müdürü, makamlarını basarak  tokatladığını biliyorlardı)  çok sayıda kişinin sorununu çözmüştür. Ankara'ya gelen ve kalacak yer sorunu olanlar için evine ranzalar koydurmuş ve onları ağırlamıştır. Bu konuda kendisine çok çalışkan ve vefalı bir eş olan Neriman Yenge de çok yardımcı olmuştur tabii ki.
   Telefonla kendisini çok arayan olduğu için evindeki bir telefon yeterli gelmemiş ve ikinci bir telefon koydurmuştur.
   Bu telefon olayında, bana söylediği şu sözleri, milletimizin vefa seviyesini vurgulamak amacıyla; ibret olsun diye burada aktarmadan geçemeyeceğim:''Milletvekilliğim sırasında, arayan o kadar çok kişi oluyordu ki, neredeyse iki telefon bile yetmiyordu. Fakat milletvekilliğinden düştükten sonra, bir anda ikisi birden sustu. Bu suskunluk bir hafta kadar sürdükten sonra Neriman'a dedim ki; 'hanım, şu telefonun birinden ötekini ara bakalım. Arızalı falan olmasınlar!''
   Nevzat Bıyıklı'nın neden ''demokrasi kahramanı'' sayılması gerektiğini anlatayım size..
   Bilindiği gibi, 12 Eylül Askeri Darbesi sonrası yapılan 1982 Anayasası'nın Geçici 4. maddesi ile Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alpaslan Türkeş ve Necmettin Erbakan'a siyaset yasağı getirilmişti. Bu yasakların kaldırılması için 6 Eylül 1987 tarihinde Anayasa değişikliği için referandum yapılmış ve çok az oy farkı ile de olsa ''evet'' oyları kazanmıştır. Bu suretle, bu dört lider tekrar siyasete dönmüştür. Sonraki yıllarda Süleyman Demirel hem başbakan olmuş hemde cumhurbaşkanı olmuştur. Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan ise başbakanlık makamına kadar gelebilmişlerdir.
   Görüldüğü gibi, bu referandum Türk siyasi tarihinin yönünü değiştiren çok önemli bir referandumdur. ''Peki, burada Nevzat Bıyıklının rolü nedir?'' diye soracaksınız. Anlatayım.
   İktidarda büyük bir çoğunlukla Anavatan Partisi var. Turgut Özal ve Anavatan Partisi siyasi yasakların kalkmasını istemiyor. Muhalefet partileri yasakları kaldırmak amacıyla, anayasa değişikliği talebiyle referanduma gitmek istiyor. Bunun için imza topluyorlar ama muhalefet milletvekillerinin sayısı yeterli gelmiyor. Sadece bir tek milletvekili imzasına daha ihtiyaç var. Bunun üzerine, iktidar milletvekillerinden demokrasiye inanmış, gözü pek, delikanlı bir adam aranıyor. Köksal Toptan böyle bir adam tanıdığını söylüyor. ''Kim?'' diye sorulduğunda, ''Nevzat Bıyıklı'' diyor. 
   Ve gerçekten de Nevzat Bıyıklı imzayı atıyor ve referandumun önü açılıyor.
   Bu size belki sıradan bir olay gibi görünebilir. Ama bir an düşünelim ve empati yapalım: Çok güçlü bir iktidarın, üstelik genel başkan tarafından sevilen bir milletvekili siyasi geleceğini tehlikeye atıp böyle bir riske girebilir mi? Örneğin, bu gün AKP'den böyle bir milletvekili çıkabilir mi?
   Politikacılar arasında çok nadir bulunabilecek böyle bir ''babayiğit''e  ben ancak ''kahraman'' derim.
   Fakat ben burada tekrar devreye gireceğim. Çünkü ibretlik bir vaka var: Bu imza meselesi nedeniyle ilkeli davranan Nevzat Bıyıklı partisinden istifa ediyor. 29 Kasım 1987'de yapılan erken seçimde, Süleyman Demirel kendisini partisine (DYP) davet ederek milletvekili adayı yapıyor. Ama Kocaeli'den ve seçilemeyecek bir sıradan! 
   İşte size politikacıların vefasından bir örnek! Nevzat Baba dürüstlüğünün ödülü olarak; siyasette iyi bir geleceği varken kendisini meclis dışında buluyor!
   Şimdi sıra geldi Nevzat Baba'nın anlattığı iki keyifli anekdota. Kendisinin anlattığı gibi aynen aktarıyorum:
   ''Anavatan Grubu'nda Doğu Karadeniz Bölgesi'nde atmaca ile avlanmayı yasaklayan bir kanun teklifi hazırlanmıştı. Bunu duyan Doğu Karadeniz halkı büyük tepki gösteriyordu. Bu tepki Özal'a kadar ulaşınca; Özal bu işe şaşırmıştı. Grup toplantısında bu konu gündeme gelince, 'atmaca ile avlanmak bu kadar önemli bir şey mi ki halk buna bu kadar tepki gösteriyor?' diye bu şaşkınlığını dile getirmişti. Bunun üzerine ben söz alarak, 'Sayın Genel Başkanım,izin verirseniz atmacanın Doğu Karadeniz insanı için ne kadar önemli olduğunu bir misal ile anlatmak istiyorum' dedim. Özal, 'buyur anlat' deyince kürsüye geçtim ve şunu anlattım: 
   Efendim, bizim Doğu Karadenizli bir vatandaş bir gün kolunda atmaca ile avlanmaya çıkmış. Ormanda uzun süre dolaştıktan sonra bir ara çişi gelmiş. Çişini yaptıktan sonra, son damla kalmasın hareketini yaparken; kolundaki atmaca olayı yanlış değerlendirerek hemen atlayıp adamın organını kapmış. Adamın müthiş canı yanıyormuş. Hemen az ötedeki çobana 'Ula gel. Kes oni, kes onii!' diye bağırmaya başlamış. Koşarak gelen çoban cebindeki çakıyı çıkararak atmacanın kafasını kesmeye kalkınca; bizim Karadenizli, can havliyle  'ula oni değil, öbürini öbürini!' diye çobanı azarlamış.
   Bu hikayeyi anlatınca Özal çok güldü, ve 'çekin o kanun teklifini geri!' dedi''
   Diğer anekdot: ''Bizim Hopa'daki köyde bir tek kahvehane vardı, o da Cafer Papila'nın kahvehanesi idi. Genellikle kahvehanede zar atarak eğleniyorduk. Çoğu zaman Cafer de bizimle oynardı.
   Bir gün yine oynarken Cafer üst üste sürekli hepyek atarak kaybetmeye başladı. Cafer buna bir ara öyle kızdı ki; tekrar zar atarken, 'yine hepyek gelirse bu zarları hap gibi yutacağım' dedi. Attı ve yine hepyek geldi! Ve Cafer zarları yuttu!
   Kahvehanede başka zar olmadığı için kaldık mı oyunsuz! Bekliyoruz ki Cafer tuvalete gitsin de zarları çıkarsın! Fakat aksilik bu ya Cafer'in iki gün tuvaleti gelmedi!
   Üçüncü gün Cafer ve bir grup arkadaş karşı köydeki bir düğüne gidiyoruz. Kestirme olsun diye de mısır tarlalarından geçiyoruz. Derken Cafer'in tuvaleti gelmez mi! Çok sevindik ve mısır tarlasına dalan Cafer'in az yakınında beklemeye başladık. Cafer işini bitirince zarların akıbetini öğrenmek için hemen koştuk. Fakat ne görelim! Cafer'in kakasının üzerinde duran zarlar yine hepyek değil mi!''
   Benim notum: Valla Allah kimseye Cafer'inki gibi şanssızlık vermesin!
   Değerli okuyucular, bu vesile ile çok sevdiğim rahmetli Nevzat Babayı yad etmiş olduk. Böylece bu demokrasi kahramanına, ölümünden sonra olsa bile, bir nebze de olsa vefa gösterelim istedik.
   Mekanı cennet olsun. Nurlar içinde uyusun!