NEW JERSEY, KAYSERİ, İSTANBUL, ZONGULDAK

Abone Ol
Şimdiye kadar yaşanan katliamlarla ilgili birçok makale yazdım, haber yaptım, fotoğraf ve video çekimleri yayınladım fakat nedense Soma ile ilgili hiç bir şey yazamadım… Kaç gündür sokaklardayız, Face’de kısa kısa yazdım ama gazeteye yazmak için elim klavyeye gitmedi… Bunun yerine farklı bir şey yapayım dedim, Facebook sayfamda dostlarımın benimle paylaştıkları yazıları bende sizlerle paylaşmak istedim. .Bu dostlarımızdan birisi;1900 lerin başında, Anadolu’nun bağrından zorla sökülüp çıkarılan on binlerce aileden birinin çocuğu olan ve halen New Jersey’de ikamet eden Margaret Hadodo hanımefendi. Margaret hanım İbranice dahil dokuz dil biliyor. Ailesi dünyanın birçok yerine dağılmış ama yürekleri hep Anadolu ile birlikte. İşte bunun çok basit bir örneği; Margaret Hanımın Soma katliamı üzerine yazısı.

İkinci yazarımız: Nurcan Ünal. Nurcan’ın eşi 1996 da TTK Gelik Kömür ocağında bir iş cinayetinde can verdi. Eşi can verdiğinde Nurcan daha 27 yaşındaydı ve iki küçük çocuğu vardı… Zonguldak ve yöresinde binlerce dul kadın gibi çok acı dolu bir yaşam öyküsü olan Nurcan’ın Soma katliamı üzerine yazısı. 

Üçüncü yazarımız: Zonguldak’tan İstanbul’a gelin giden aslen Gökçebey/Aliustaoğlu köyünden olan Suzan Gökmen’e ait…

Dördüncü yazarımız ise: Zonguldak’tan Kayseri’ye gelin giden ve şimdi iki çocuğu ile orada yaşayan Eylem’in ( Eylem benim kızım) memleket hasreti ve acı kokan yazısı.

Beni çok duygulandıran bu yazıları sizlerle paylaşmak istedim…

1-“Kendi kendimi çimdikliyorum. Şu TV de Alp Gürkan’ın,”ihmal yok kaza” demesini doğru mu işittim? 778 işçisi olan bir maden ocağından sadece 287 işçi çıkarıldı. İnanamıyorum. Patlamadan 4 gün sonra basın toplantısı yapmasına ne demeli? ‘Acaba ne yalanlar uyduralım da bu aptal, salak, geri zekalıları kandıralım’ düşünceleri. Yemezler, Alp Gürkan yemezler. Dua ediyorum on binlerce insan alanlarda yürüsün. Taa ki sen o ocağı çalışılabilecek hale getirene kadar. Yoksa kapat o mezarlığı! Birde utanmadan ‘takdiri ilahi kaza’ diyorsun. Tüh senin kalıbına! Biraz mütevazi ol. Rahmet dile. Sanki can verenler insan değilmiş gibi, ‘ bizde bunların çocukları için bir vakıf kurarız’ demez mi? Yabancılar o vakıfları kuruyorlar be hödük! Tüm spor kulüpleri, Avrupa’da çalışan işçiler, senden önce düşündüler yardımı her türlü desteği. Neredeydin son 4 gündür?  (Margaret Hadodo/ New Jersey) ”.  

 2-“Şehit Madenci eşi olarak, bu gün Soma da meydana gelen maden faciasında yeraltında kalanların rabbim yardımcısı olsun. O ailelerine yakınlarına sabırlar versin. Biliyorum ki iyi haberler gelmiyor. Çok daha farklı yönetilseydik güzelim ülkemizde kaliteli yaşam hakkımız olurdu. Ne ölene ne kalana hayır var. Yeter artık. Geçmişten gelen acımız üstüne eklenen acılar. Giden yüzlerce canlarımızın arkada bıraktıkları aileleri, çocukları şu an yürekleri yangın yeri gibi parçalanmış olduklarından daha sonrasında meydana gelecek çok daha ağır travmalar olacak. “Sağlıkta devrim yaptık” diyen zihniyet; bu ailelerin ayda en az iki defa psikolojik terapi almaları şart. Maaşla bu sızılar azalmayacak. Özellikle genç yaşta dul kalan kadınlarımız, bebeklerimiz, çocuklarımız,  onlara sahip çıkalım.

Çıkıp acılarınızı paylaşıyorum’ demek o acıyı yaşayanla bir olur mu? Kim verecek elimizden alınan yaşam hakkımızın hesabını? 18 yıldır ne ramazan ne de kurban bayramını sevmedim ve de sevmiycem. Bize bayram haram oldu. Bize umut haram oldu. Bize gülmek haram oldu. Biz böyle yaşamayı öğrendik. Kalpleri ısıtacak kömür yok. Dilerim onlar da (Somada ki dul ve yetimler) hayata tutunurlar. (Nurcan Ünal/Şehit madenci eşi-Çaycuma/Zonguldak)”.

3-“Ben Zonguldaklıyım. Zonguldaklı olmak farklılık katar insana. Ben madenci çocuğuyum. ‘ yüz karası değil kömür karası/böyle kazanılır ekmek parası’  sözleriyle büyüdük biz. Emeğin, alın terinin başkentidir benim memleketim. Maden ocağının başında, yakınlarından haber bekleyen bakışları çok iyi biliriz biz. Tüm şehri saran Ambulans sesleri, her evden çıkan yürek parçalayıcı çığlıkları. O maden işçileri ocağa girerken hiç çıkamayacakmış gibi gidişler. Sevdiklerine kapıdan çıkarken son bakışlar, hep bir vedadır Zonguldaklıysan eğer bilirsin; Grizu patlaması nedir? Etrafı saran ölüm sessizliği ve ocaktan çıkan gazlı pis kokular. O sessizlik içinde yankılanan sessiz çığlıkları. O bekleyenlerin kalp atışlarını duyarsın. Bizim gözyaşlarımız bile simsiyah akar. Acımız büyük. Zonguldaklıysan bilirsin bunun bir maden kazası değil cinayet olduğunu. Herkesin ’kader’ deyip geçmesini de biliriz. Geride analar, babalar, eşler, çocuklar kocaman bir yetim ordusu kalır. Babam nerede, oğlum nerede, kocam nerede, abim nerede soruları ile çınlar kulaklar. Sen sessizliğin çığlığını bilir misin? Herkes unutur ama biz unutmayız, Dünyadaki, Türkiye’deki Zonguldak’ta ki madenci çocukları olarak bizim yüreğimiz aynı acıyı yaşar o nedenle unutmayız. (Suzan Gökmen/İstanbul).

4-“Yüreğim acı içinde, Zonguldaklıyım ben. Madenci çocuğuyum. Emeğin, ekmeğin, suyun, sokakların hatta güneşin bile kara olduğu bir şehirde büyüdüm. O şehir ki, ekmeğin canla eş tutulduğu şehir. Madenci ekmeği ile büyüdüm ben. Boğazımdan geçen her lokma yerin metrelerce altından çıktı. Öyle büyüdüm, öyle insan oldum. Ama şimdi içim sızlıyor. Nefesim daralıyor. Kalbim Soma’da atıyor…(Eylem Tuncer Yiğit/ Kayseri)”.