Son günlerde bir Osmanlıca’dır gidiyor. Durup dururken bu konu gündeme niye geldi acaba? Bunun altında ne yatıyor? Yoksa gizli bir ajanda mı var? Veya gaye üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek mi?
Bana göre tüm bunların altında yatan neden; Cumhuriyet ile hesaplaşma, Cumhuriyet'in kazanımlarını ve devrimlerini bir bir yok etme.
Şimdi de kafayı harf devrimine takmışlar ve onu Osmanlıca bahanesiyle yok etmek istiyorlar.
Bu kanıya varmamın nedenlerini sıralayarak sonuca gitmeye çalışacağım.
Bir kere Osmanlılar bizim atalarımız falan değildir. Aksini iddia eden varsa bana Osmanlı sülalesi ile akrabalık bağı olan gerçek bir Türk (çakma Türk değil!) göstersin. Zaten Osmanlı İmparatorluğu yabancı tarihlerde de bir Türk Devleti olarak değil, Osmanlı Ailesi'nin mülkü olarak anılır. Evet, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunda başlarda Türkler etkin olmuştur. Ama adı üzerinde, bu bir imparatorluktu ve doğal olarak sınırları genişledikçe Türkler'den başka birçok ulus daha Osmanlılar'ın tebaası arasına girmiştir. Bu yüzden asli kurucu unsur olan Türkler'in İmparatorluk içindeki nüfus oranı kısa zamanda giderek azalmış ve Türkler söz sahibi olmaktan çıkmıştır. Devleti diğer uluslardan insanlar ve devşirmeler yönetmeye başlamıştır. Siz bakmayın Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma gibi isimlere; bunlar zaten Türk ismi değil, Arap isimleridir. Osmanlılar Müslüman yaptıkları yabancılara bu isimleri vermişlerdir.
Bu arada Türkler ne yapıyordu derseniz tamamı köylü yapılan Türkler, köylerde ilkel usullerle çiftçilik ve çobanlık yapıyorlardı. Osmanlı sultanları, tamamına yakını yabancılardan seçilen karılarının ve annelerinin de etkisi ile Türkler'den uzaklaşmışlardır. (Hatta padişahların bizzat kendileri de sürekli yabancı analardan doğdukları için zamanla kendi Türklüklerini bile kaybetmişlerdir.) Öyle ki Osmanlı Devleti'ni yöneten tamamen yabancılardan oluşan elit kesim Türkler'i hakir görmeye başlamış ve Türkler için ''Etrak-ı biidrak'' yani ''geri zekalı'' sıfatını kullanmaya başlamıştır.
Türk halkı da zaten hiç bir zaman Osmanlı vasfını üzerine almamış ve saray etrafında toplanan zümreye Osmanlı demiştir; ve kendini onun dışında tutmuştur.
Şimdi de bu gerçekleri göz önünde bulundurarak Osmanlıca'ya gelelim. Konuyu daha iyi anlamak açısından aşağıdaki tespitleri yapmakta yarar var sanırım.
-Bir kere Osmanlıca'nın kendi alfabesi yoktur; Arap alfabesini kullanmışlardır. Arap alfabesi din adına Türklere dayatılan Arap kültür emperyalizminin önemli bir unsurudur.
-Osmanlıca özgün bir dil değil; başta Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere çeşitli dillerden alınan kelimelerin ve tamlamaların harmanlaması ile oluşturulan ağdalı ve melez bir dildir.
-Osmanlıca yıllar içinde, her yaşayan dil gibi, bazı değişikliklere uğradığı için sabit kalmamıştır. Bu nedenle ilk zamanlar yazılan yazıları sonraki Osmanlılar bile okuyup anlamakta zorluk çekmişlerdir. Yani burada ''hangi Osmanlıca'yı öğreneceğiz?'' sorusu da karşımıza çıkmaktadır.
-Neredeyse tamamı köylü olan Türkler kendi dillerini kullanmaya devam etmişler ve Osmanlıcayı ne kullanmışlar ne de anlamışlardır. Dolayısı ile bu dil saray ve aristokrat dili olarak kalmıştır. Bu nedenledir ki ünlü halk şairi Karacaoğlan'ın 350 sene önce yazdığı şiirleri anlayabiliyoruz da 100 sene önce yazılan Osmanlıca yazıları anlayamıyoruz.
-Osmanlıca ölü bir dil olup artık kullanılmamaktadır. Günlük hayatta kullanım alanı olmadığı gibi geçmişi öğrenmekte de fazla bir faydası yoktur.
-Harf devrimine karşı çıkanlar şu argümanı kullanmaktadırlar: Türkiye'de bir gecede okur-yazar oranı sıfıra düştü! Yahu bir kere köylerde yaşatılan ve cahil bırakılan Türk milleti okur-yazar mıydı ki! Zaten okuması yazması yoktu. Ancak harf devriminden sonra okuma yazmayı öğrendi de dünyanın öküzün boynuzları üzerinde olmadığını öğrenebildi! Bu sayede gözlerini dünyaya açarak modern dünya ile süratle entegrasyona girebildi.
Şu çarpıcı rakamları vereyim de harf devriminin kıymetini anlayın: Osmanlılar zamanında basılan tüm kitapların toplamı ancak 29.000 iken; sadece 2013 yılı içinde basılan kitapların toplamı 500.000'dir.
Gelelim mezar taşı okumasına!
-Dinimize göre mezar taşlarına sadece ölenin adı ve ölüm tarihi yazılabilir. Belki en fazla (ölenin) 'ruhuna fatiha' diye ilave yapılabilir. Yani mezar taşında ansiklopedik bilgiler yoktur!
-Türkler zaten okuma yazma bilmedikleri için, gidin bakın köylerdeki eski mezar taşlarında yazı falan yoktur. Ayrıca yine yazılı belgeleri olmadığı için Türkler en fazla babasının babasını tanıyabilmişlerdir; oradan ötesi yoktur. Nereden biliyorsun derseniz önce kendimden biliyorum.
-Şimdiki nesillerin dedelerinin mezar taşı Latin alfabesi ile ve Türkçe yazılmıştır. İsteyen gidip rahatça okuyabilir.
-Yani kısacası mezar taşından öğreneceğimiz bir şey yoktur.
SONUÇ:
-Sırf mezar taşı okuyacağız diye artık kullanılmayan zor bir dili öğrenmenin akıllı bir tarafı yoktur. Ancak üniversitelerin tarih ve sosyoloji bölümlerinde öğretilmesinde fayda olabilir; liselerde değil!
-Öğrencilerimiz uluslararası yarışmalarda ve sınavlarda fen ve matematik derslerinden dökülürken buna harcanan zamana ve emeğe yazıktır.
Öğrencilerimiz artık dünyanın ortak lisanı haline gelen İngilizceyi bile senelerce okuduktan sonra, akıllarında sadece 'yes' ve 'no' dan başka bir şey kalmıyorsa daha zor olan bu dili ne kadar öğrenecekler!
ÖZETLE: Yukarıda hatırlatmaya çalıştığım tüm hususlar dikkate alındığında, başta da söylediğim gibi, burada amaç Osmanlıca öğrenelim bahanesi ile harf devrimine karşı çıkmak ve tekrar Arap alfabesine dönmek değilse nedir?