OSMANLI’DAN RAMAZAN HİKAYELERİ

Abone Ol

Hep eski ramazanlardan bahsederiz her ramazan gelişinde. Genellikle de İstanbul ramazanlarından. Hacivat Karagözlerden, Direklerarasından, padişah sofralarından.

Ben de sizler için iki hikaye derledim.

Gerçek hikayeler bunlar…

Umarım beğenirsiniz;

II. Mahmud döneminde iki defa şeyhülislamlık makamına gelen Dürrizade Seyyid Abdullah Efendi¸ İstanbul'un sayılı zenginlerindendi. Üsküdar Doğancılarda inşa ettirdiği¸ Paşa Kapısı diye anılan saray yavrusu muhteşem konakta yaşamaktaydı.

Sultan Mahmud¸ bir yaz günü Ramazan akşamında¸ şeyhülislamın konağına adeta bir iftar baskını düzenledi. Yanında bakanları¸ önde gelen devlet adamları ve hizmetine bakanların oluşturduğu hatırı sayılır bir kalabalık vardı.

Haber vermeksizin gerçekleştirdiği ziyaretle Dürrizade'ye sürpriz yapmak istedi. Tabii¸ o anda konak halkını tarif edilemez bir panik havası sardı.

Etekleri tutuşarak efendisi şeyhülislam hazretlerine koşan kâhya¸ ellerini iki yana açarak şöyle sordu:

– “Ne yapacağız şimdi?”

Ama Dürrizade hiç telaş göstermedi. Ev halkına ayrılan yemekler misafirlere verilecek¸ kendi yemeği de padişaha takdim edilecekti.

Neticede¸ bütün olumsuz şartlara rağmen her şeyiyle dört dörtlük bir sofra kuruldu. Sultan Mahmud hizmetkârı çağırtarak tebrik etti.

– “Yemekler gerçekten nefis olmuş. Sadece bir şey dışında. O da¸ şu billur kâse içindeki hoşaf biraz ılık olmuş”

Kâhya ya da o zamanki ismiyle Kethuda¸ padişahın bu küçük eleştirisi üzerine¸ elleri göbeğinde bağlı¸ başı hafifçe eğik bir vaziyette cevap verdi:

–“ Biraz karıştırılınca kendiliğinden soğur efendimiz.”

Padişah¸ işte o zaman işin farkına vardı. Ve dile getirdiği tek kusurun da geçersiz olduğunu gördü. Çünkü billur zannettiği hoşaf kabı¸ içi oyularak kâse süsü verilmiş bir buz kalıbıydı.

JET' İMAM

İri yarı bir adam olan İzzet Molla¸ Fatih Camii'nde teravih namazı kılıyordu. İmam alelacele kıldırdığı için de nefes nefese kalıyordu.

Namazın ortalarına doğru elinde fener olan birisi camiye geldi. İmamın selam verdiğini görünce şöyle hayıflandı:

– Eyvah yetişemedik!

Bunu duyan İzzet Molla da¸ canının acısını çıkaracak¸ akan terlerini soğutacak bir cevabı¸ yanındakilerin duyacağı kısık bir ses tonuyla konduruverdi:

– Biz içinde iken yetişemiyoruz a birader!