Oyumun Rengi Kara

Abone Ol
Ey 7 Haziran Seçimleri, sen de gel bakalım! Geçen yıl iki tane seçim yaptık. Birincisinde elmalı kurabiye, ikincisinde kalburabastı! Bu sene de mozaik tatlısı gözüküyor kısmetse. Seçim şarkımız belli: “Tanrı bize sıhhat vermiş, biz ona şükredelim. Helvacı helva/ Şeker lokumlu helva, Kendir tohumlu helva.” Seçim tanıtım filmimiz de ‘Şekerpare’ filminden olacak. Şekerpare rüşvet sahnesi: “Padişahım çok yaşa!” Şeker gibi seçim olsun, iyi olan kazansın.

Deneyimli bir seçmen olarak tam da sana “seçmen de seçmen” diye naz yaparak, havadan bakıyorum şu anda ey seçim sandığı; sekizinci tepeden, dokuzuncu köy yakın! Hiç öyle klasik seçmen mahmuriyeti ile tava gelmiş falan deyilim. Arz-ı endam eyliyor göz önünde her politika (cı)… Her şey yine çok klasik. Klas değil ama klasik. Antik kuntik anlamında değil bayağı, sıradan filan. Neyse, bir de kendi biriktirmişliklerim var, bu yüzden oyumun rengi kara henüz.  

Bilesiniz ki eyy siyasiciciler, çoğunuzdan sıkıldım. Yine aynı yüzler gördüm Türkiye’yi yönetmeye mesnedi olmayan ama iştahı halen süren, doymamış ve meclisi arpan hangarı görenleri baştan sildim. Amaçlarının şahıslarının bekası ile ilgili olanları kafadan eledim. Öyle görünür bir dalkavukçuluktur ki kimisi abartının saçmalığını herkesi enayi yerine koyarak biat ile kollarını açmış sanki “Allah’ım sana geliyorum” diye tapınmaktalar liderlerine. Siyasetin böylesi, derebeyliklerde. Hiç çekilmiyor. Paçasına tutunacakmış mesela seçilirse de.

 Reel politika (Aslında olan)

Tabii ki biliyorum asıl korkulması gerekenin uluslar arası sermaye ile hemhal olmuş yeniden düzen düzenin içinde enerji kaynaklarından pay kapmaya çalışanlar olduğunu. Onların hangi politikacılarla, hangi iş ilişkileri potansiyeli oluşturarak, platform olarak gördükleri politika odacıklarında koltuk kapmaya çalıştıklarını kestirmek bundan sonra aslında tamamen ekonomi ile ilgili gelişmeleri yakından takip etmekle ilgili. Anonim şirket olarak gördükleri bir ülke gerçeği üzerinden kâğıt üstünde vekilliği, gerçekte ise şirketin hissedarlarından biri olmayı kuranlardan çok endişeliyim. Bu dalgalı kurlar alçalıp yükselirken alınacak her tüyoya en yakın olan ilişkileri kuranların biz fukara halkın gözyaşına bakıp, toplum menfaatine dürüstçe çalışacağını mı zannediyorsunuz? Kurulan ve haberdar olmadığımız yüzlerce şirketin sermayesi önündeki iç ve dış güvenlikler halkın iç çığlıklarını geçirmez yalıtkan acımasızlıkla kaplanmıştır. Edindikleri imtiyazlar ile iş bitirirken işsizin yalnızlaştırılmış bedduasına mı aldıracaklar? Ki o beddua da bu dünyada ne kadar tutuyor tartışılır. Gariplerin türküsü hep bi porsiyon acılı adana. Adalet otomatik olarak kalkan parmaklar ile birbirlerinin ne istediğini şipşak anlayan derebeyliği zihniyetindekilerin tekelindeyse, benim oyumun rengi kara henüz. 

Kendi adamını kayıran düzen yüzünden kara henüz. … Üç kuruşluk menfaat için ak-ıl tutulmasına razı olanları gördükçe karamsarlığı elden bırakmamayı yeğ tutuyorum. Bu yüzden kara. Nihilist bir parti var mı elinizde? Ona olurdu şu an oyum. Ha, hiçbir popülist tavrı olmayacağı için nihilist partinin elde ne örneği, ne de bi tek vekil adayı olduğunu sanmıyorum.

 Oy oy oy

Türkiye’de aşağı yukarı ve kabaca her iki kişiden biri muhafazakar, dinsel, liberal siyasete yakın olduğu için AKP’ye mehilli. Her dört kişiden biri cumhuriyetçi, Atatürkçü, devletçi çizgide düşündüğünden CHP’de birleşiyor. Her sekiz kişiden biri milliyetçi, muhafazakar yapıda MHP alanına giriyor. Her on kişiden biri etnik kökeni Kürt olduğu için veya tam tersi etnik siyaseti reddettiği ve sosyalist olduğu için bu minvalde siyaset yapan HDP’ye oy vermeye hazırlanıyor. (Selahattin Demirtaş’ın parlayan yıldızı da bir etken.) Kuşku ise Haziran Hareketine kalmış durumda! Kuşku iyidir. Ama kuşkucuların çok yorulduğu veya yıprandığını görmek lazım. Haziran hareketi şimdilik geri çekildi sanırım. Bu kadar (sür)reel politikayı karşılayacak adaylar çıkaramadı.

Taraf olmazsan bertaraf olursun” çağında yaşadığımızdan her 100 kişiden 3 veya 5’i belki bertaraflıkta inat ediyor. Gerçek demokrasi de kendine hiçbir görüşü uygun görmeyenlerin sayısının daha da çok olması gerekir çünkü saydığımız partilerin hiç biri yüzde yüz mükemmel değil. Lider paryası olarak demokrasi olmaz. Demokrasi zaten en mükemmeli değil, en iyiye en uygun yönetim biçimini anlatır. Diktatörlüklerdir mükemmel olduğu görüntüsünü veren. Sıradan demokrasilerde sıradanlık olağandır. Lider ile onu oraya getiren halk arasında saygı ve sevgi ilişkisinden öteye ne olabilir ki?

Eldeki partiler kendi ürettikleri misyonların yüzde ellisi ile bile hemhal değiller gerçekte. İş çıkar olunca, politika olunca herkesin bildiği başka hesaplar dönüyor. Üç maymunu oynayan efendi bir medya maymunu gibi ona eyvallah, buna eyvallah diyemediğimden iyi siyaset yazamıyorum. O isim tutar bu isim tutmaz seçim toto hesapları iyice saçma ve bugünün dünyasına göre çok küçük hesaplar gibi geliyor. Aslında şahsen kimseyi savunacak kadar tanımadığımdan adamı filan da olmuyorum. Keşke birine gerçekten inansam da sesimi onun sesine katsam! Galiba ben de kuşkucuyum. Ülkenin geleceğine kuşku ile bakıp kaygılanıyorum. Yaptığım yorumlar net olsun isterdim. Pus gördüğüm bir yerde bile bile yalan mı söyleyeyim şimdi? Çıkar görüyorum, yağma görüyorum. Almış başını dünyayı yeniden dizayn eden bir batı görüyorum. Üzerinde yaşadığı enerji kaynaklarını kullanmasını beceremeyen zalim bir Ortadoğu coğrafyası görüyorum. Karamsarım.

Kendi taraftarlarına göre kaba iç politika. (Taraf olmazsan adamımız değilsin!) Dışarıya karşı çelimsiz. (Jeopolitik kıvranmalar.) Varlığını içerdeki muhalefetlerinden oluşturan zayıf politikacılar. Ancak ABD’nin taşeronluğu kalıyor bu coğrafyadakilere.

Gerçek anlamda siyasetin tartışılamadığı, bilimsel siyasetin oturmadığı bir demokrasi de neden bahsedeceğiz? Gelecek mi; günü kurtarmak mı? Bugün her iki kişiden bir buçuğunun bu günü kurtarmaya ihtiyacı var. Yasalara güvenmemiz lazım. Kitlelerin en ufak insan unsuruna kadar protesto hakkı olduğuna ve bunun güvence altında olduğuna inanmamız lazım. Kimsenin geleceğinden korkmaması lazım. Akıl, mantık tutulmaları yaşamamamız lazım. Lazım da lazım. Kaba siyasetten konuşabiliyoruz sadece; insana indirilebilmiş, ona yaşam güvencesi vermiş bir siyasetten konuşmak için daha alacağımız çok yol var.

Haziran’dan sonrası yukarıda saydığımız yüzdeler hepten değişebilir. Bu ülke yeniden dengesini kurmak için her torbadan çıkana sürekli “evet” diyen politikacıları kusacaktır eninde sonunda.