Bazı yayın organlarının haber bültenlerinde bugünlerde sıklıkla duyduğumuz Atatürk büstlerine, heykellerine yapılan saldırılar yeniden gündeme geldiğinde, geçmişte kulak misafiri olduğumuz bir olay geldi aklıma.
O günlerde de aradan yirmi küsur yıl geçmesine rağmen gerçek olduğunu duyduğumda hayretler içindeydim, bugün de yine aynı hayret, aynı tedirginlik içindeyim.
Birkaç lise ve üniversite öğrencisi olduklarına kulak kabarttığımız gençler, oturduğumuz binanın sundurasında hararetle konuşuyorlardı. Yol kenarındaki evin yağmurdan korunmak için sunduğu imkânın altında neler konuşulmuş, sonrasında neler neler çıkmıştı ortaya.
Nefes nefeseydiler, oldukça kısık sesle yaşadıkları bir olayı anlatıyorlardı. Aklımın kıyısından köşesinden geçmezdi ülkenin kurucusunun büstlerine saldırılacağı ve bu denli nefret edilebileceği.
Oğlum diyordu biri; elim parçalandı sonunda ortadan ikiye bölebildim, devirdim onu yerinden. Bir diğeri de baltayı en çok ben vurdum, senin keserle işin zordu, ben olmasam zor yıkardık onu çok büyüktü!
Bir birleriyle kendilerince kazandıkları zaferi bölüşürlerken nasıl tedirgin ve aynı zamanda nasıl gururlanıyorlardı, bu durumun çok sonra farkına varabildim.
Çok kalmayalım hadi oğlum, ıslansak da kalkın yürüyelim polisler gelmeden yurda gidelim diyordu biri.
Bir diğeri ise etrafı kol açan ediyor, arkadaşlarını görünürde kimse yok sözleriyle yola koyuyordu. Kamera kayıtlarına varıncaya değin hesap etmişler ama korkularını tam olarak yenememişler, yine de zafer kazandıkları konusunda hemfikir yokuşa doğru koyuldular yola. Arkalarından gecenin karanlığında öylece bakakaldım.
Hiçbir bağlantı kuramamıştım o konuşmalardan, ergenlik çağındaki erkek çocuklarının haylazlığı diye düşünmüş, üzerinde durmamıştım bile.
Ertesi gün yerel basında çıktı kokusu Atatürk büstlerine, heykellerine saldırılmıştı tıpkı bugünlerde olduğu gibi. Kendi vatandaşlarından hele ki gençlerinden şüpheye düşmek, aklımızın köşesinden geçmemişti, biz bu topraklarda Atalarımızın torunlarıydık, biz kardeştik yahu.
Başka bir vatanı olmayan ve buna gerekte duymayan bir coğrafyanın torunlarıydık biz, olamamışız, özür dilerim.
İnandığınız her şey, elinizden, kalbinizden ve hatta zihninizden buhar olup uçuyor ve siz sadece seyirci kalıyor, dahası çaresizliğin dehlizlerinde çırpınıp duruyorsunuz adeta.
İnandığınız diyorum çünkü Kurtuluş Savaş Gazisi bir dedenin torunu olarak, dedenizden aylarca, yıllarca, kimi anlarda sesi titreyerek dinlediğiniz yaşanmışlıklar, gözünüzün önünde canlanıyor, kulaklarınızda dedenizin titrek, fakat gururlu sesi çınlamaya devam ederken, yüreğiniz kan ağlıyor. Özür dilerim.
Cumhuriyet nasıl kuruldu, nasıl yüreklerde bütün zorlanmalara rağmen o güneş doğdu, bunun ödenen bedellerini düşündükçe, göklerde dalgalanan bayrağı, başka bir ruhla, başka bir minnetle kutsuyorsunuz.
Biz Türk’üz, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarıyız, bu topraklarda oluk oluk kan akıtan atalarımızın torunlarıyız, bedeli ödenmiş zaferlerin güya bekçisiyiz, olamadık. Özür dilerim. Düşmana karşı verilen mücadelenin neticesinde kazanılan zaferleri kutsadık, dost bildiklerimizi bizden bildiklerimizi düşman bellemedik hiçbir zaman.
Savaşın ne demek olduğunu bilen ve savaşın tüm zorluklarını, yokluklarını yaşayan dedelerimizden, atalarımızdan bize kalan emanetlere yeterince sahip çıkamayan bir nesiliz. Özür dilerim.
Atatürk ve silah arkadaşlarının yanısıra, toprağın altında yatan binlerce şehit, zulüm karşısında direnen binlerce kadın ve bütün bunlara şahit olan binlerce çocuğun vebali var bu topraklarda, unuttuk. Özür dilerim.
Bunun diyetini ödemek çok kolaydı oysa yapılması gereken tek şey bu topraklara, Bayrağımıza Cumhuriyetimize vatanımıza sahip çıkabilmek, bu kadar zor mu sahiden?
Atatürk’ün gençliğe hitabesinde vurguladığı o ilk satırlar EY TÜRK GENÇLİĞİ ve DAMARLARINIZDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR sözleri idrak edilemeden buharlaştırılıyor ve dedemin emaneti kan ağlıyor ruhumda. Özür dilerim.
Bu toprakların tapusuna imza atmış bir liderin ve bu uğurda can vermiş binlerce şehidimizin anısına ithafen simgeleştirilmiş bayramlarımıza da sahip çıkamadık, bunun içinde özür dilerim.
Cumhuriyet sunduğu imkânlara rağmen, gözden düşürülürken göz göre göre seyirci kaldığımız içinde özür dilerim.
Hazıra konduk ve kıymetini bilemedik çünkü atalarımız altın tepside sundular bu vatanı yazıklar olsun bize. Dedem; sizden öldüğümde sadece dua istiyorum demiştin, bir de Cumhuriyete onun değerlerine sahip çıkın.
Dua etmekten hiç ama hiç vazgeçmedim senin öğrettiğin tüm dualar senin ve silah arkadaşların için okundu Dedem ve hep okunacak. Lakin sözümü tam manasıyla tutamadım, tutamadık özür dilerim…