“Resul’ün size verdiğini alın, ancak size vermediğinden uzak durun”

Abone Ol
İslam ilmi emrettiği gibi ilim adamlarını da övmektedir. İslam’ın tek ve en sağlam kaynağı olan Kuran’ın ilk emri “oku, anla ve anlat” diyerek başlar. Ancak Müslümanlar olarak okumayı, araştırmayı, incelemeyi ve sorgulamayı sevmeyen bir toplum durumundayız ne yazık ki. Örneğin bazı Müslümanlar, üzerlerini giyecekleri iç çamaşırının bile en iyisini, en sağlamını alabilmek için şehri baştan aşağı dükkan dükkan gezer.  Bulduğundaysa,  “Ticarette pazarlık sünnettir” diyerek çatır çatır pazarlık yapar. Aynı Müslüman’ın araştırıcı merakı değeri dinsel meselelere gelince yok olup gider nedense. O konuda hiç okumaz, araştırmaya, incelemeye ve soruşturmaya gerek duymaz, din adına her duyduğuna doğrudur der, inanıp kafa sallamayı tercih eder. Bu da onu pek çok yanlışa götürür.

 

Yazımızın başlığı, okumadan, araştırmadan, incelemeden, sorgulamadan kafa sallayarak doğru diye kabul ettiğimiz yanlışlardan bir tanesinidir. Haşr süresinin 7. ayeti,  “İçki içenler dikkat” başlıklı yazımızda hadisler konusuna değinmiştim. Okurlarımızdan biri hadislerin doğru olduklarını kanıtlamak için Kuran’ın Haşr süresinin 7. ayetini de delil olarak bize göstermekteydi. Toplumumuzda bu ayet hep yanlış anlatılmaktadır. Okurumuzun yorum yapması da bu konunun dile gelmesine ve yazıya taşımamıza da neden oldu.

 

Tarih boyunca hadislerin doğru olup olmadıkları konusu insanlar arasında hep tartışılmıştır ve tartışılmaya da devam edilecektir. Hadislerin doğru olduklarını kanıtlamak isteyenler birçok konuyu delil olarak gösteriyor. Getirdikleri delillere itiraz edenler çoğalınca, bu kez, iddiaların daha sağlam olması için Kuran’dan deliller getirme gayreti içerisine giriyorlar. Ancak Kuran’dan deliller getirmeye çalışırken de birçok şeyi gözden kaçırıyorlar. Bu yazımızda da bu getirdikleri kimi delillerin doğru olup olmadıklarını anlatmaya çalışacağım.

 

Haşr Suresi’nin 7. ayeti Resulün size verdiğini alın, ancak size vermediğinden uzak durun” demektedir.  Bunun delil olarak sunan arkadaşlar, ayetle, şunu ispatlamak istemektedir:  “Peygamberimizin bize verdikleri hadislerdir ve bu hadisler onun sünnetleridir. Yani Kuran’ın uygulamasıdır. Bizlerin de bu hadisleri kabul edip uygulaması gerekmektedir. Eğer bunlar kabul edilmeyip onlara uyulmazsa, o zaman da peygamberi inkâr edilmiş olunur.” Ayete bir göz atalım gerçekten onların tefsir ettikleri gibi mi, tartışalım biraz.

 Ayetin bütününü beraber okuduğumuzda her şey apaçık ortaya çıkacak ve herkes tarafından gayet anlaşılabilir hale gelecektir. Okuyalım:  “Allah’ın o ülkelerin hakkından elçisine ganimet bıraktığı şeyler Allah’ın ve elçisinindir. Yani akrabaya, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verilmelidir ki, zenginlerinizin arasında tekelleşmesin. “Resüul’ün size verdiğini alın, ancak size vermediğinden uzak durun.” Allah’ı dinleyin. Allahın cezalandırması çetindir.” (Haşr-7)

 

 

 

Görmekteyiz ki ayette Peygamber kendisi bir şey emredip getirmiyor, aksine Allah’ın emrettiklerini peygamber alarak insanlara tebliğ ediyor ve Allah’ın emirleri olduğunu söylüyor. Ayetin sonunda da “Allah’ı dinleyin çünkü cezalandırması çetindir” buyuruyor. Hadisler konusunda önyargılı olan insanlar bu ayeti istedikleri gibi yorumluyor, şöyle ki sanki ayette Peygamber’in insanlara getirmiş olduğu ve emretmiş olduğu bir şeyler var gibi göstermeye çalışıyor. Böylece insanları ayetin dediği manaya değil de aksine hiç bahsi geçmeyen konu olan hadislere, yani Peygamber’in vefatından sonra onun adına söylenilen külliyata yöneltiliyor. “Peygamber’in getirdiklerini alın” ifadesi kullanılarak tüm rivayetleri doğruymuş gibi göstermeye çalışılıyor. Ayetin bütüncül manasını göz ardı edilerek ayetin içerisinden cımbızla son bölümünün bir parçası alınarak kurnazlık yapılıyor.

 

Bu şekilde yapılan manalandırmaların kitabı anlayıp ona uymak olmadığı gibi aksine işi kitabına uydurmaktan ibaret olduğu anlaşılıyor. Ayetin bütününü değil ayetin içerisinden bir parçayı delil göstermeyi başka nasıl izah edebiliriz ki?  Yani bu yapılanlar, Müslümanları Kuran’ın dediğine uymaya değil, aksine tümü sonuçta bir rivayetten ibaret olan hadislerin dediğine inandırmaya çalışmaktır. Yapılmak istenense hadisleri Kuran’a onaylatmak taktiğinden başka bir şey değildir. “Allah bile Peygamber’in getirdiklerini onaylamaktadır” denilerek, Peygamber adına ileri sürülen tüm rivayetlerini kabul etmemiz istenmekte ve onları uygulamamızın da sünnet olduğu dile getirilmektedir.

 

Bu ve buna benzer bir çok ayet bulunmaktadır.Bu Ayetler incelendiğinde bir  savaş ortamında inen ayetler olduğu gayet iyi anlaşılaçakdır..Allah Resulünün bir komutan olduğu hatta bir devlet başkanlığı yaptığı göz önünde bulundurulursa.O zaman,daha savaşa girilmeden  şüra ile alınan kararları bir komutan olarak  uygulaması ve askerlerinde kendine itaat etmeleri konusu anlatılmaktadır. Ve ayetin ilk bölümü“Allah’ın o ülkelerin hakkından elçisine ganimet bıraktığı şeyler Allah’ın ve elçisinindir” buyrularak devlete verilmesi gereken vergilerden söz edilmektedir. Çünkü hak üzere olan her toplumlarda devlete verilen vergiler vatandaşa geri döner.Mesela hastane yapıldığında vatandaş doktora kavuşur ve hastalığına şifa bulur, vb...Bu nedenle ayet ilk önce devlete verilen vergilerden bahsetmektedir ve sonra da  askerler arasında dağıtılmakta.

 

 

Şimdi  ayetin devamına bakalım. Ayette, Peygamber Efendimizin Allah’ın talimatlarını Müslümanlara söylediği ve bu talimatlara uyulması gerektiği dile getirilmektedir. Yani Allah emretmekte ve Resul de Allah’ın emrettiklerini insanlara tebliğ etmektedir. Bu ayeti bir iki defa okuduktan sonra anlamak için allame olmaya gerek yoktur.  Allah, ganimet mallarından zenginlere verilmeyeceğini açık bir dille emretmekte, zenginlerin malları ve paraları biriktirip kendi aralarında güç ve devlet haline dönüştüreceğini bildirmektedir. Allah, ganimet mallarının  toplum içerisinde bulunan iş yapamaz duruma düşmüş, yapacak imkan ve yandaş bulamamış, çalışmış ama emeği çalınmış, iş bulamadığı için çalışamamış, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verilmesini emretmektedir. Yani Allah yaşayan hayatın tam içerisinde bulunan sosyal bir adaletçi uygulamayı belirtmektedir. Bu kurallar Kuran’da 1400 yıl önce belirtilmiş öylece durmaktadır.

 

 

 

                               FETVA

Din adına sorulan sorulara yine din adına verilen bağlayıcı cevaplara fetva deniyor. Peki, fetva verme yetkisi kimindir?

İslam dünyası binlerce fetvaya, yüzlerce fetva kitabına sahip bulunuyor. Şu anki durumu içler acısı olduğuna göre, bu fetvalarla bir yere gelememiş demektir. Bundanda anlaşılır ki ya bu fetvaları verenlerde bir problem var  yada bu fetvalarda.

Acaba problem kimdedir? Yolda bırakmayan, dünyanın önünde rezil etmeyen fetvaları kimden ve nereden almalıyız?

Ben fetva makamı değilim böyle bir iddiam asla olmadı, yani fetva veremem bilgi ve düşüncelerimi aktarırım. Bir müslüman olarak ben fetva almak için, kişi olarak Hz. Peygamber’e, kitap olarakta Kur’an’a baş vururum. Çünkü İslam, çekişme ve kuşku halinde Allah’a ve O’nun resulü Hz. Muhammed’e gitmemizi istiyor. Ancak İslam şunuda biliyor: Allah’a gitmek istediğimizde Kur’an’a gidiyoruz; Allah’ın ne dediğini Kur’an’dan öğreniyoruz: Kuşkusuz, yalansız ve uydurmasız…

Hz. Peygamber’e gitmek istediğimizde durum böyle olmuyor. Onun ne dediğini Kuşkusuz, yalansız ve uydurmasız öğrenemiyoruz. Çünkü kendisi bu alemde yok, kendisine isnat edilen sözler içinde ise uydurmalar gerçek olanlardan çok daha fazla. O sözlerde gerçekle yalan, doğruyla uydurma birbirine karışmış. Bu nedenle karmaşa, kaygı ve ıstırap içine düşüyoruz. Tam bu noktada imdadımıza yine Kur’an yetişiyor ve bize şu şekilde yol gösteriyor: ‘’ Bir şeyde tartışma ve çekişmeye düştüğünüzde hükmü Allah’a bırakın!’’ (şura 10 ) Bizde öyle yapıyoruz. Peygamberimize isnat edilen sözlerin doğrusuyla yanlışını ayırmak için Kur’an’a gidiyoruz; yani sonuçta Kur’an’ı hakem yapıyoruz.

Dolayısıyla Peygamberimiz bu dünyadan ayrıldığı için onun herhangi bir konudaki fetvasının güvenilir makamıda Kur’an’dır. Çünkü ona isnat edilen söz ve fetvaların içine binlerce yalanın karıştırıldığına kimsenin kuşkusu yoktur. O halde Hz. Peygamber’in fetvalartının da, Allah’ın fetvalarının da gerçek ve güvenilir kaynağı Kur’an’dır. Şimdi yapmamız gereken gidişatımıza dur deyip fetvaları kurandan istemek. Eminim bu durumda ne pişman ne mağdur nede mahçup oluruz…

 

ŞİMDİ BİR GÖZ ATALIM KUR’AN, FETVA VE FETVA MAKAMI KONUSUNDA NELER SÖYLÜYOR.

Kur’an diyorki:

‘’Senden fetva istiyorlar. Onlara deki, fetvayı size Allah verir.’’ (Nisa 176)

‘’ bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı / Allah’a teslim olmayı seçtim.’’ ( Maide 3 )

‘’ De onlara: Allah size kitabı, içinde herşey ayrıntılı bir şekilde açıklanmış olarak göndermişken, Allah’tan başkasının hakemliğinemi başvuracağım?’’ ( En’am 114)

‘’ Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını Allah bizzat kendisi size ayrıntılı bir biçimde açıklamıştır. Birçokları, ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin, sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir.’’ ( en’am 119)

‘’Söyle onlara: bana vahyolunanlar arasında leş, akan kan, pisliğin ta kendisi olan domuz eti veya üzerinde Allah’ın adından başka bir adın anıldığı günahkarca kesilmiş bir kurban dışında yenmesi haram olan hiçbirşey görmüyorum.’’ (en’am 145)

‘’ De ki, Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?’’ ( A’raf 32 )

‘’ De ki, ne oldu sizede Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız, birde helal? De ki Allah’mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftiramı ediyorsunuz?’’ ( yunus 59 )

‘’ Yalan düzerek Allah’a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle şu helaldir, şuda haramdır! Demeyin. Yalan düzerek Allah’a iftira edenler kurtulamazlar.’’ ( nahl 116 )

‘’ Ey Peygamber Allah’ın sana helal kıldığı şeyi neden haram ilan ediyorsun?’’ ( Tahrim 1 )

                                                                          DÜZENLEYEN ŞÜKÜR TURGUT