Bu insanlar, kalabalığın arasında sessizce hayal kuranlardır. Bir mektupta, eski bir şarkıda ya da sararmış bir fotoğrafta kaybolabilirler. Onlar için romantizm, yalnızca bir duygusal bağ değil, hayatı anlamlı kılan bir yaşam biçimidir.
Romantizmin kökeni ise 18. yüzyılın sonlarına dayanır. Avrupa'da başlayan Romantizm akımı, Aydınlanma Çağı'nın katı akılcılığına ve sanayi devriminin ruhsuz mekanikliğine bir tepki olarak doğmuştur. İnsan ruhunu merkeze alan bu akım, doğaya, duygulara ve bireyin özgünlüğüne vurgu yapmıştır. Hem edebiyatta hem de sanatta derin izler bırakmış ve insana hayal gücünün sınırsız gücünü hatırlatmıştır.
Romantizmi yaşayan insanlar, bazen çağ dışı bulunur; fazla hassas, fazla duygusal ya da fazla hayalci oldukları düşünülür. Ancak bu onların en büyük gücüdür. Çünkü onlar, bir dokunuşun, bir sözün veya bir bakışın dünyayı nasıl değiştirebileceğini herkesten iyi bilirler.
Onlar, hayatı bir sanat eseri gibi görür; kimi zaman acıyı, kimi zaman mutluluğu en derin hisleriyle yaşar. Ve bu dünyaya gerçek anlamda renk katanlar, işte bu insanlardır.
Ve biliyorum ki, bu dünyayı güzelleştiren de tam olarak bu insanlar. Hayatın sıradanlığına direnen, duygularına sımsıkı sarılan, her ayrıntıda bir anlam bulanlar…
Hayatı bir sanat eseri gibi yaşamaya cesaret eden herkese sevgilerle,
Gülhan