Bir şaka ülke Türkiye… En önemli işinde bile bir tuhaflık, olmamışlık, fikri noksanlık çarpıyor göze… Her şey adeta dalga geçer gibi yapılıyor… İlkesizlik anlaşılması mümkün olmayacak bir şekilde prim yapıyor… Hiç özeleştiri yapma, özür dileme gereği duymadan dün “ak” dediğine bugün “kara” diyen yüzsüzlük, marifetlerin en büyüğü olup çıkıyor karşımıza. Zonguldak’sa kötünün de kötü bir kopyası bu şaka ülkenin… Mustafa Kemal’in partisinin başında, “10 Kasımları kutlayan” bir il başkanı var örneğin… Şaka gibi… Bir diğer il başkanıysa, bir başka partiden bin türlü spekülasyonla kendilerine katılan şaibeli bir belediyenin imara da, şehircilik kültürüne de aykırı olarak ürettiği bir alanda trilyonluk yatırım yapmaktan çekinmediği gibi, başkanının daha büyük bir belediyeye aday olması için yırtınıyor adeta…
Belediyenin elinde ne var ne yoksa sattığı için herhalde Çok başarılı gösterilerek terfi ettirilmeye çalışılan belediye başkanınınsa, hiç durmadan yıldızı parlatılıyor… Terminali, sağlık tesisi alanlarını, yeşil alanları, kent meydanlarını sattı. Yetinmedi, şaka gibi ama belediyenin hizmet binasını da yok pahasına çıkardı elden… Her şey bitince allem kalem bir cambazlıkla kamu kurumlarının arsalarına el attı. Ağza alınmayacak galiz küfürler savurmak, “Karadenizli kültürü” sayılıyor bu kopya kentte… Entelektüel birikim yoksunluğundan kahvehane lakırdısı düzeyinde laflar etmekse, “halk adamı” payesi kazandırıyor.
RÖPORTAJ BAŞINA PARA İSTENİYOR
Şaka gibi ama gerçek, sokağından vazgeçtim, kaldırımı olmayan mebzul miktarda cadde var bu kentte… Tribününde oturulması yasak stadyumu, iki de bir üzerlerinden araçların geçmesi yasaklanan, hiçbir onarım yapılmadan sonra yeniden trafiğe açılan tarihi köprüleri… Toplasan 10 kitap okumamış kalem efendileri cirit atıyor matbuat âleminde. Türkçe bilmez kalemşorlar inciler döktürerek kenti idare etmeye kalkıyor, şaka gibi ama başarıyor da… Fıkra gibi gerçekten, gazetelerde köşeleri tutmuş aklıevveller, siyaset aleminin star adaylarından yaptıkları röportaj başına para istiyor, üstelik sağda solda yüzlü yüzlü savunuyor marifetini… Alana mı kızsın, verene mi, şaşırıyor insan…
Seçimler yaklaştıkça siyaset sahnesi de ısınıyor bu şaka ülkede… Başbakan, Ahmet Kaya’dan “kardeşim” diye söz ediyor örneğin, Cumhurbaşkanı kültür büyük ödülü veriyor... Olanlara baktıkça aklı dumura uğruyor insanın. 12 Eylül karanlığını şarkılarıyla delip geçen bir buğulu bir sesti Ahmet Kaya. Zulamızda sakladığımız kasetlerde, içimizde hiç küllenmeyen közü harlayıp, ruhumuzu diri tutan şarkılar söylüyordu… Yolu da, şarkıları da mahpushanelerden geçen bir devrimciydi aynı zamanda… Şu her yanından bir başka ahlaksızlık sızan Allah’ın belası düzeni devirmeyi düşündüğü için değil yalnızca, müziğiyle de devrimciydi. Ezgisi başka, tınısı başka, soundu bambaşka bir tarz yaratarak, protest müzikte Anadolu coğrafyasına özgü bir avaz olarak çıkmıştı ortaya…
CUMARTESİ ANNELERİ GALATASARAY MEYDANI’NDA HALA
Sürgünlerde öldü. Hatırlayan varsa beri gelsin, bugün “kardeşim” diyerek gölgesinden nemalanmaya çalışan siyasi madrabazlar en küçük tepki vermedi o sürgünlere giderken. Vermediği gibi, “Tek vatan, tek millet, tek bayrak” avazesi ile ağız dolusu –hadi küfür demeyelim- beddua okudu ardından… Müziğine, yaşam tarzına, sesiyle büyüttüğü özgür dünya hayaline şiddetle karşıydılar çünkü… Devran döndü… Ülkenin çalkantılı bir döneminde yaşanan mağduriyet yüzünden, bir an yan yana durulan Ahmet Kaya “Beraber yürüdük” şarkısını seslendirdikleri sanatçı müsveddeleri gibi “kardeş” ilan edildi bir anda… Şaka gibi…
Ahmet Kaya, hep düzen mağdurları için söyledi şarkılarını oysa… “Cumartesi Anneleri” için yaptığı şarkıda, “İki yanımda iki polis, ellerim kelepçede, beni bul, beni bul anne” diyordu. Cumartesi Anneleri hâlâ Galatasaray Meydanı’ndayken, Kaya’yı şimdilerde sahiplenen zatsa onlara sıkılması için biber gazı ithal ediyor bir yerlerden… Kaya 2 Temmuz’da Sivas’ta kendisi yanmasa bile yüreği yanalar arasındayken, ondan “kardeşim” diye söz eden zatsa yakanların avukatlarının safındaydı… Ahmet Kaya bir sosyalistti… Hiç tartışmasız, Gezi’de en önde söylerdi özgürlük şarkılarını... Kızlı erkekli muhabbetindeyse, “Şehirlere bombalar yağardı her gece / Biz durmadan sevişirdik” diyerek seslenirdi kardeşine…