ŞAPKA ÇIKARMADIM

Abone Ol

     Geçen gün...

     Marketlerde, kuru sarı kayısı aradım. Ararken gözüm etiketlerdeydi. 

      241, 220, 200, 190, 170, 150... Alt tarafı yarım kilogram kuru kayısı.  170 TL... Yarısı 85 TL.

     Aldım. 

     Kuş kadar poşeti,  sallaya sallaya eve yollandım.

     Alabilmek havalı yapıyor insanı.

     Bugün...

     İkindi namazı sonrası, cami önü çok kalabalıktı. Kasası kuru meyve torbalarıyla dolu kamyonet ilgimi çekti, yürüdüm... Namaz çıkışı, gözler, eller poşetlerde geziniyordu.

     Kuru üzümle, kayısıyla ilgilendim. Heyecanla sordum:
     "Kuru sarı kayısı kaç lira?"

      Uzun boylu, kuru yüzlü genç adam, çevredekilere de duyururcasına seslendi:
     "Sarı 100 lira, koyu 120 lira..."

     Biraz düşündükten sonra, "Geçen gün markette 249 liraya satıldığını gördüm. Bu kadar fark olur mu?" dedim.

     Genç, üşenmedi, bana, fiyat farkının nedenlerini, örneklerle anlattı:
     "Amca, seninle birlikte koşu yapsak ben kazanırım, değil mi?"

     "Niye? Belki ben kazanırım."

     "Kazanamazsın! Çünkü yaşlısın! Kayısılar da böyle kalite kalite. Markette gördüğün kayısının, benim gibi, bir üstünlüğü var demek ki!"

    "O kadar da olur mu?"

     "Olur tabii. Onların bir de mekan masrafları var."

     Ona destek olsun diye ben de bir iki sözcük ekledim:
     "Birkaç çalışanı da var."

      Satıcı genç, yüzüme baka baka:
     "Üstündeki paltoyu, başındaki kasketi gören, fiyatları biraz daha katlar." dedi.

     Kuru kayısı konuşması ta kasketime gelmişti. Kasketime söz söylenmesi dokundu bana. Didişmek istemedim. Oradan uzaklaştım. Uzaklaştım, şapka çıkarmadan o söze.

     Neden ki şapkama olumsuz genç bakış? O,  Zonguldaklının, işçi emekçi köylümün, halkımın simgesiydi  gözümde. Kasket şapkayı, anılarımızla hava atmak için taşıyordum başımda. 

     Giysiyle ölçmezdim de insanlığı, sevdiğim simgeler hoş ederdi gönlümü. Kırıldım cami önünde, kayısı ederi yüzünden.

     Anlamadım, satıcı gözünde, paltolu- şapkalı ben, büyüdüm mü, küçüldüm mü. Aldatılmaya uygun muydum yani?

     Ne dersiniz?

           (Hayri Sarı)