Şehremini tarih terimi olarak bakıldığında Osmanlı döneminde, Tanzimat’a değin, sarayların ve devlet yapılarının bakımına, onarımına, haremin giderlerine ve aylık işlerine bakmakla yükümlü devlet görevlisi olarak görülmektedir. Osmanlı Devleti ve Cumhuriyet öncesi Türkiye’sinde de Belediyelerin işlevlerini gören Şehiremaneti İdaresinin başı sıfatı ile 16 Ağustos 1854 tarihli fermanla Fransız Komün idareleri örnek alınarak kurulmuş idarelerdir. Cumhuriyet döneminde de uzun yıllar Vali ve Belediye Başkanlığı görevini üstlenmiş makam olarak hizmet vermişlerdir. İşte tüm bu vasıfları o dönemin başkan kelimesine karşılık gelen Reis sıfatı ile bilinir ve ona göre il idaresinde yerlerini alırlardı.
İşte Reis Bey namı ile anılan emin kişilerin bizim hayatımızdaki yeri ve işlevi de bu sıfata nail olanlar veya olamayanların yönetiminde bugünlere kadar geldi. Cumhuriyetin bu makama kattığı en önemli vasıf şüphesiz sarayın işlerini yapan adam olmaktan çıkarması ve halk için çalışan şehrin emin kişisi olan bir hüviyet kazandırması olmuştur.
Peki, Şehremini olan kişilerde olması gereken vasıflar nelerdi? Mesela onlara emin denilmesi için bu kişilerin neyi veya neleri iyi yapması beklenmekteydi? Sözgelimi bu kişilerin şehirlerin kalkınması veya medeniyet nimetlerinden faydalanması için geçmişte ileri görüşlülük bugün ise vizyon diye adlandırılan bir meziyeti olmalı mıydı? Şehirlerin modernleşmesine katkı koyarken o şehrin tarihi ve kültürel değerlerinin korunması da bu şehrin emin adamının veya kadınının görevleri arasında olmalı mıydı? Zaten o şehirde yaşamakta olan bu kişilerin, Reis vasfını kaybettiğinde o şehrin sokaklarında gezerken yüzüne veya arkasından yaptığı veya yapamadığı işler vurulabilir onu mahcup edebilir miydi? Böylesi bir durum onları mahcup eder miydi? Veya soruyu tersten sorarsak bu kişilerin yapamadıkları veya kötü yaptıkları kendilerinde bir mahcubiyet yaratır mıydı? Çocukluğunda ve gençliğinde yüzlerce kez önünden geçtiği hatta oyunlar oynarken veya arkadaşları ile dertleşirken civarında oturduğu tarihi, kent belleğinde yer etmiş mekânların kendi muktedir olduğu dönemde, şehir ile hiç alakası olmayan hatta o şehre hiçbir aidiyeti bulunmayan kişilerce hercümerç edilmesine karşı çıkmaması onda bir suçluluk duygusu yaratır mıydı? Kentin tüm siluetini baştan sona değiştirip, o kentin dünya coğrafyasına mal olmuş önceliklerinin yerini değiştirip, kentin simge mekânlarının siluete kattığı değeri minimize edip, kent ile ilgisi olmayan yapı veya yeni inşa edilen yapılarla kent tanınırlığının simgelerini yani kodlarını değiştirmek o kentin emin kişisini hala şehremini yapabilir miydi?
Oysa Şehremini seçildiği kente baba ve anne şefkati ile yaklaşmalı. Çocuğu doğduğunda koyduğu adı koşullar veya zaman değişti diye değiştirebilir mi ebeveyn? Mesela onunla ilk oynadığı parkı yeniliyorum diye ortadan kaldırmalı mı? Veya o parkın sağına soluna yeni eklemeler yaparak betonlaştırmalı mı? Yoksa o parkı tüm şirinliği ile korumalı mı? Mesela Şehreminin görevi doğduğu ve büyüdüğü mahalleyi ve o mahallenin tüm anılarını, o mahalle ve kent ile hiç alakası olmayan kişilere hercümerç ettirmek midir? Yâda görevi o mahallenin bütünlüğünü koruyarak hatta doğasını zenginleştirerek, geçmiş ile geleceğe köprü mekanlarının vasıflarını koruyarak gelecek kuşaklarca da saygı ile anılmak mı olmalıdır? Mesela hala tangır tungur yolları varken orası için bir iyileştirmeyi düşünmeyip nasıl olsa burada başkaca işler olacak mantığı ile insanların kent balkonu bildiği, gezdiği, nefes aldığı, ufuklarına dalıp gittiği mekânları hizmetten uzak tutmak ne kadar doğru bir yaklaşımdır?
Şehremini bugün kent içi ulaşımın arapsaçına dönmüş halinde ileriye dönük bir rahatlamadan söz edecekse, bunun yolunun mevcutların kaldırılması ile değil mevcutlara alternatif yaratma ile olacağını anlaması gerekir. Daha dün Kastamonu Bozkurt’ta derenin hışmına uğrayan düz satıh köprülerin birer ikişer hezimetine tanıklık ettik. Mimar Sinan ve tekmil köprü tasarımlarında, nehir yataklarını geçen köprülerin yüksek satıhtan ve kottan ulaşım sağladığı bir tesadüf değildir. Şimdi kentin Balkonu olan bir yapının eskidiği gerekçesi ile kaldırılmasının kente ne katacağı düşünülmektedir. Kentin yaşadığı en büyük selde hepimiz oradaydık. Tüm kent o köprünün lütfunu doğusu ile batısının irtibatını koparmadan sağlaması ile gördü. Sebep taşkından yüksekti. Hemen ilerisindeki demiryolu köprüsü ise düz satıh olduğundan kullanılamaz hale gelmişti. Eskiyen her yapının onarılabilme gibi bir çaresi varken kaldırılması olsa olsa ben yaptım oldu mantığının tezahürü olabilir. Altındaki dükkânların sağlıksızlığından bahsediliyorsa çaresi bomboş olan lavuar alanından başkası değildir. Bir köşesine taşımaktan ve oradaki ticarete can vermekten niye imtina edilsin ki? Üstelik bu alanın bütünlüğünde olmayan ve kent kalkınmasının lokomotifi olan esnaf ve sanatkârlarımıza katkı koyacak bir düzenlemenin ne gibi bir zararı olabilir ki?
Çok soru sormak her zaman iyidir. Önemli olan sorulan sorulara alınabilecek cevapların halkı tatmin edebilir olmasıdır. Siz kendinize göre çok rahat bazı cevaplar verebilir, bu cevaplarda yeri geldiğinde ileriye yeri geldiğinde geçmişe yeri geldiğinde de merkezi idareyi referans gösterebilirsiniz. Ama Şehremini kentin kader adamıdır. Onun dediğinin aksini yapacak makam gelecekte bu şehrin emin kişisini bir daha seçtiremeyebilir. Şehremini o kentte o hizmet aracı görüşün kaşesidir. Referans aldığı yer halktır, geçmiştir, gelecektir ve vizyondur. Başkalarının şöyle olsun dediğine kent etiği buna elvermez diyebilmektir. O ki o kentte yaşamaya devam ederken bıraktığı eserlerle gurur duyacak bir konumda olmalıdır. Ülke geçmişte doğru olduğu düşünülen ancak bugün bir felakete dönüşen yatırım faciaları le doluyken Şehreminin yeni yanlışlara yelken açması bu kentin en son istediğidir. Biz ne diyoruz, Şehremini başarısız olsun mu istiyoruz? Niye ki bu siyasetin ne acayip bir şey olduğunu hep gördük ki. Bugün ordasındır yarın başka yerde olman gerekebilir hatta bu değişiklik senin o kentle barışma yolun bile olabilir. Biz bu ülkede Cumhurbaşkanlığı makamına ulaşmış siyasilerin ömrünün son demlerinde 10 yıllar boyu mücadele ettiği görüşle aynı safta yer aldığını gördük. İşte bu düsturdan yola çıkarak diyoruz ki; Şehremini halkı dinlerken kahvehane, dernek, oda, mahalle, siyaset ve daha önemlisi maneviyat ayrımı yapamaz. O Şehreminidir ve hiçbir dış telkin onu o kentin halkının isteklerinden vazgeçmesine sebep olamaz. Ortak akıl Şehreminin çıkış noktası, o noktada 770 adımlık bir caddededir.