Emir demiri keser ve korku en kolay ödün verme çaresizliğini doğurur.
İnsan beyni, gelişimini tamamlayamamışsa, çok çabuk bulanıklaşır ve algısını durulaştırma yolculuğunda, yolunu yönünü çok çabuk kaybeder ve kaybolur…
Düşünüp, araştırıp sorgulamak yerine, içeriğinde ne yazdığını sorgulamadan özeti çıkarılmış bir kitabın metnini kendine, işin kolayına kaçarak rehber edinir. Ve sonraki süreçte de benliğini kaybetmiş ligin teslimiyle taraf olmak zorunda kalır.
Benliğini kaybetmiş insanlar, sürü olma yolundaki ilk adımı böylelikle atar.
Kişilerin, kişiliklerini olgunlaştıramaması ve bu uğurda çabalamaması, her zaman birilerinin işine gelmiş ve bu yoldan gidenlerin belirledikleri hedeflere çok daha kolay ve çabuk ulaşmalarına fırsat vermiştir…
Liderler, toplumlarının zihinlerindeki algıların yönetimini eline geçirdikten sonra, hedeflerine kitlenirler, sonrada bir bakmışsınız ki bambaşka bir ideolojinin yaratılışına siz nasıl olduğunu kavrayamadan el vermişsiniz, hizmet etmişsiniz.
Gözü kapalı teslimiyet, sorgulanmayan sistemler, diktatörlerin doğmasına ve toplumların ayrışmasına fırsat veren korkunç bir bağımlılık oluşturur.
Diktatörler, duygularını hırsları uğruna ilk öldürenlerdir.
Duygusuz hareket etmek ise felaketlerin başlangıcıdır.
Kendi içinde, çıkarları uğruna saf belirleyen cahilane bir algı, dünyadaki en tehlikeli kimyasal silahlardan daha büyük tehlike arz eder.
Malum, içinde bulunduğumuz zaman diliminde, hedef gösterilerek sıklaştırılan safların, birbirini düşman belleyen ideolojik ayrımın, toplumun her katmanında deprem etkisi yaratan bir çöküşün ürküten adımı olduğu yadsınamaz.
Aynı bayrak altında, aynı toprak üstünde, aynı değerler için verilmeyen mücadelenin, bölünme korkunçluğundaki ayak sesleri, kulağımızı uğuldatıyor hanidir.
Gündemin içine yerleştirilen sanal gelişmelerin, birlik be beraberlik ruhunu çoktan öldürdüğünü görmezden gelemeyiz. Ölüm kaygısı, yaşamın üzerindeki darbesini önceliğine göre gerçekleştirdiğinde nedenini niçinini sorgulamamak saflığında otoritesini korumaya devam edecektir.
İnsanlık öldüğünde şeytanın yolu kendiliğinden açılır zaten. Engelsiz, kontrolsüz güç, yok oluşa hizmet eder, hedef kitlesi ayırmaksızın üstelik.
Ülkenin siyasi tarihinin içinde muallakta kalan ve aydınlanması olanaksız olan onlarca, hatta yüzlerce çelişkili olayın içine yenilerini eklemek, süregelen devlet devamlılığında kimi siyasilere göre, esas teşkil ediyor ne yazık ki.
Devletin bekası için denilen akıl dışı gelişmelerin, darbe gibi, çağ dışı, insanlık dışı içeriğinin aydınlığa kavuşamamış sorgularını da göz ardı ettiriyor, kimlerle mi (?) elbette sistemin zaptiyelerince…
Ben, sen, o ve biz kavramlarının ideolojik savaşını kim kazanır bilinmez. Ancak tarihimizde Vatan olgusunun bedelini ödeyenlerin, biz olabilenler olduğunu unutursak, toprak, düşüncedeki erozyonlar sebebiyle avuçlarımızın içinden kayıp gider.
Darbeler her ne sebeple gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, can almakla kalır sadece. Sanal ve gerçeklik üzerinden sorgulandığında, yitip gidenlerin vebalini mutlaka zaman ödetir fakat yitip gidenleri geri getirmez.
Vicdan, dinin kalbi olsa da hırslarında vicdanlarını öldürenlerin dinsizliği, sadece beynini geliştiremeyenlerin dünyasında kabul görür.
Sorgulayan ve farkındalığı olanlar, biz olmak için mücadele verirken, hedef gösterilerek azınlık olmaya doğru itilmektedirler. Dirayet göstermek ve” Vatan Bayrak Toprak” kutsiyetinde direnmek tarihinin sorumluluğuna sahip çıkmak demektir. Şehitlik mertebesinde can verenlerin kutsallığı, diktatörlerin hırsından, kibrinden çok daha öndedir ve çok önemlidir.
Devletin bekası için mi yoksa kendilerini devletleştirenlerin aymazlığı için mi mücadele ediliyor bunu iyi tahlil etmek şu durumda boynumuzun borcudur.
Azınlık, çoğunluğun içinden kopup, kendini doğuran başkaldırışın gayrimeşru çocuğudur ve kimliksizdir. Kendini kimlik alabilmesi ise mücadelesini kazanmakla ve bütünlüğü sağlamasıyla olacaktır.
“Biz olmak” ben, sen, o olmaktan çok çok önemlidir ve her liderin başarabileceği bir şey değildir. Safları sıklaştırırken dışarıda bırakılanlar günün birinde mutlaka bir kimlik elde eder. Düşman yaratmamak, dost çoğaltmak kadar önemlidir hele söz konusu Vatansa…