Sevgili arkadaşım ve meslektaşım Sina Çıladır bugün bir yazı kaleme almış.
Yazının ilk cümlesi, ‘dış mihraklar’ diye başlıyor.
Devamında ise bir gazeteci refleksinden öte, bir avukat refleksi görüyoruz.
Ereğli’nin değerlerinden filan bahsediyor.
Ereğli’de yaşamayan bireyler tarafından, menfaatler uğruna Ereğli’nin yükselen değerlerine iftara attığımızı, karalama kampanyası yürüttüğümüzü ileri sürüyor.
Erdemir elbette Ereğli’nin, Zonguldak’ın hatta Türkiye’nin önemli bir marka değeridir.
Buna ben dahil hiç kimsenin bir itirazı olamaz.
Benim derdim Erdemir’in veya Türk Metal Sendikası’nın kurumsal kimliği ile değil.
Ama bir işçi sendikasının Genel Başkan Yardımcısı, yetkili olduğu Erdemir’e kızlarını, damadını ve akrabalarını aldırıyorsa, kusura bakmayın ama bu bir haberdir.
Hatta skandal bir haberdir.
Yine Türk Metal Sendikası’nın Şube Başkanı kızını ve damadını Erdemir’e işe aldırıyorsa bu da bal gibi haberdir.
Erdemir’den sendika üyesi işçiler peş peşe ‘verimsiz’ diye işten çıkarılırken, Türk Metal Sendikası yöneticileri bu işçilerin haklarını savunmak yerine, çocuklarını işe aldırmak için mücadele ediyorsa bu da haberdir.
Erdemir’in genel müdürleri, bir taraftan verimsiz diye emekçileri kapının önüne koyarken, bu duruma göz yuman sendika ağalarının kızlarını, damatlarını işe alıyorsa bu haberdir.
Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Ziya Odabaş’ın, sosyal medyadan kendini eleştiren eski bir gazetecinin masasını Şube başkanı ve Erdemir çalışanlarıyla basıp, ona tehdit ve hakaretler yağdırması haberdir.
Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı’nın Erdemir’de işçileri toplayıp, kendini CİMER’e şikayet eden işçiler ve hakkında haber yapan gazeteciler için, ‘yavşaklar, o….u çocukları’ demesi haberdir.
Eğer Türk Metal Sendikası Genel Başkanı’nın, şube başkanlığı döneminde FETÖ terör örgütüyle ilişkili kişilerle aynı masada oturması haberdir.
Şimdi tüm bu haber değeri olan konuları bir gazeteci olarak gündeme taşıdığımızda, haberin muhatapları dut yemiş bülbül gibi susarken, bir gazeteci olan Sina Çıladır arkadaşımızın bu insanların avukatlığına soyunurcasına bir yazı kaleme alması gerçekten düşündürücü.
Bizim öyle Sina Çıladır’ın dediği gibi kimsenin itibarıyla filan oynadığımız yok.
Danıştay Başkanı ile HSYK üyesi ile çoluğunu çocuğunu sendikadaki makamını ve gücünü kullanarak Erdemir’e işe aldıran Yusuf Ziya Odabaş’ı aynı kefeye koymak da akıl tutulmasından başka bir şey değildir.
Ereğli’nin çocuklarını Ereğli sokaklarında yürüten, Ereğli Belediyesi’ni ve belediye başkanını yuhalatan bir kişi Ereğli’nin değeri olamaz.
Sendikasının otelinin önünde Ereğli’nin belediye başkanına yumruk attıranlar Ereğli’nin değeri olamaz.
Ereğli’nin pırıl pırıl gençleri annelerini, babalarını, kardeşlerini, çocuklarını ve eşlerini geride bırakıp gurbete ekmek parası kazanmaya giderken, kendi kızlarını, damadını ve baldızının kızını Erdemir’e işe aldıran Yusuf Ziya Odabaş Ereğli’nin değeri olamaz.
Sevgili meslektaşım Sina Çıladır yazısında, ‘Ereğli’nin kaderini kaçanlar değil, Ereğli’de yaşayanlar belirler’ deme cüretini bulmuş kendisinde.
Ama kendisi aynı yazısında, Ereğli’nin değil, Erdemir işçilerinin değil, Ereğli gençlerinin değil Yusuf Ziya Odabaş’ın çıkarlarını korumuş.
Fırsatçılıktan, kirli istek ve pazarlıklardan filan bahsetmiş ama Yusuf Ziya Odabaş hakkında yazılanlardan kendine pay çıkararak, fırsatçılığın daniskasını yapmış.
Açıkçası Sina Çıladır’dan böyle bir duruş sergilemesini beklemezdim.
Yıllardır tanırım, severim.
Ne yalan söyleyeyim şaşırdım.
Meslektaşımız selden kütük kapmak uğruna, kendi meslektaşları hakkında böyle bir duruş sergileyerek, sendika ağalarının avukatlığına soyunması şaşırtıcı bir durum.
Keşke gidip Yusuf Ziya Odabaş’la röportaj yapsaydı.
En azından Yusuf Ziya Odabaş’ın avukatı durumuna düşmez, gazetecilik yapmış olurdu.